occupied in war; being the scene of a battle; as, a fighting field

listen to the pronunciation of occupied in war; being the scene of a battle; as, a fighting field
İngilizce - Türkçe

occupied in war; being the scene of a battle; as, a fighting field teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

fighting
kavga

Kavga ettiği için okuldan kovuldu. - He was expelled from school for fighting.

Neden kavga ettiklerini bilmiyorum. - I don't know why they are fighting.

fighting
{s} savaşan
fighting
dövüş

Bu, elinin biri arkanda bağlıyken biriyle dövüşmek gibidir. - This is like fighting someone with one arm tied behind your back.

Lütfen dövüşmeyi bırakın. - Please stop fighting.

fighting
mücadele

Onlar şimdi şiddetle mücadele ediyorlar fakat çok uzun zaman geçmeden önce savaş baltasını gömeceklerine sizi temin ederim. - They're fighting fiercely now but I assure you they'll bury the hatchet before long.

George, son zamanlarda üç saatlik mücadeleden sonra yakaladığı 30 paundluk bir levreği tanımlıyordu. - George was describing a 30 pound bass he'd caught recently after fighting it for three hours.

fighting
harp
fighting
{s} savaş

Onlar şimdi şiddetle mücadele ediyorlar fakat çok uzun zaman geçmeden önce savaş baltasını gömeceklerine sizi temin ederim. - They're fighting fiercely now but I assure you they'll bury the hatchet before long.

Vietnam savaşında savaşırken öldü. - He died fighting in the Vietnam War.

fighting
savaşarak

O hayatının çoğunu düşmanlarıyla savaşarak harcamış cesur bir savaşçıydı. - He was a brave warrior who had spent most of his life fighting his enemies.

fighting
{s} mücâdeleye hazır
fighting
(Askeri) SAVAŞ: Taktik alanda, yapılan bir savaş içinde bilfiil çarpışmalar
fighting
{i} mücâdele

George, son zamanlarda üç saatlik mücadeleden sonra yakaladığı 30 paundluk bir levreği tanımlıyordu. - George was describing a 30 pound bass he'd caught recently after fighting it for three hours.

Ben sonuna kadar mücadeleye niyet ediyorum. - I intend on fighting till the end.

fighting
{s} savaşçı

O hayatının çoğunu düşmanlarıyla savaşarak harcamış cesur bir savaşçıydı. - He was a brave warrior who had spent most of his life fighting his enemies.

İngilizce - İngilizce
fighting
occupied in war; being the scene of a battle; as, a fighting field