Bu mutlu bir fırsat değil.
- It's not a happy occasion.
Uygun bir fırsat varsa, sizi onunla tanıştıracağım.
- If there is a suitable occasion, I'll introduce you to him.
Çeşitli vesilelerle onunla karşılaştım.
- I've met him on several occasions.
Ben çeşitli vesilelerle Chuck's Diner'da yemek yedim.
- I have eaten at Chuck's Diner on several occasions.
Elbisen ortam için uygun değil.
- Your dress is unsuitable for the occasion.
Tom özel ortamlarda sadece takım elbise giyer.
- Tom only wears a suit on special occasions.
Başka bir durum için onu ayıralım.
- Let's reserve that for another occasion.
Onun hikayesi durum için uygun değildi.
- His story wasn't appropriate for the occasion.
Bugünkü büyük olay nedir?
- What's the big occasion today?
Ara sıra okula gitmem.
- I am absent from school on occasion.
Onlar beni ara sıra ziyaret ettiler.
- They visited me occasionally.
Özel durumlar dışında asla içmez.
- He never drinks except on special occasions.
Ben sadece özel durumlarda kravat takarım.
- I only wear a tie on special occasions.
O, zaman zaman dedektif hikayeleri okur.
- He reads detective stories on occasion.
O zaman zaman iş gezilerinin dışında çok seyahat etmez.
- He doesn't travel much apart from occasional business trips.
Robert ara sıra beni ziyaret eder.
- Robert occasionally visits me.
Şimdi bile, ara sıra seni görmek istediğimi düşünüyorum. Fakat bugünkü seni değil geçmişten hatırladığım seni.
- Even now, I occasionally think I'd like to see you. Not the you that you are today, but the you I remember from the past.
Yarınki hava güneşli ve nadiren yağışlı olmalı.
- Tomorrow's weather should be sunny with occasional rain.
Bu şehirde ciddi bir su sıkıntısı var, yani biz bazen banyo olmaktan vazgeçmeliyiz.
- There is a severe shortage of water in this city, so we must give up having a bath occasionally.
Öğretmenler bazen öğrencilerinin stres atmasına izin vermeliler.
- Teachers should occasionally let their students blow off some steam.
Midemde ara sıra olan ağrılar var.
- I have occasional pains in the stomach.
Tom zaman zaman Mary'yi anne babasının evinde ziyaret eder.
- Tom occasionally visited Mary at her parents' house.
Anne zaman zaman oğlunun mektubunu yeniden okuyordu.
- The mother occasionally reread her son's letter.
Onlar bazen buraya gelir.
- They come here occasionally.
Öğretmenler bazen öğrencilerinin stres atmasına izin vermeliler.
- Teachers should occasionally let their students blow off some steam.
Ara sıra okula gitmem.
- I am absent from school on occasion.
Onlar ara sıra et yerler.
- They eat meat on occasion.
O, zaman zaman dedektif hikayeleri okur.
- He reads detective stories on occasion.
Biz zaman zaman buluştuk.
- We've met on occasion.
Sadece özel günlerde ıstakoz yeriz.
- We have lobsters only on special occasions.
Tom özel günlerde giyinmeyi seviyor.
- Tom likes to dress up on special occasions.
Özel durumlar dışında Tom asla içki içmez.
- Tom never drinks except on special occasions.
Ben sadece özel durumlarda kravat takarım.
- I only wear a tie on special occasions.
I had no occasion to feel offended, however.
At this point, she seized the occasion to make her own observation.
Having people round for dinner was always quite an occasion at our house.
it were too vile to say, and scarce to be beleeved, what we endured: but the occasion was our owne, for want of providence, industrie and government .
I could think of two separate occasions when she had deliberately lied to me.
Flames could still be seen from town flaring up occasionally on a hill dotted with emergency vehicles.
To his comic fury and shame, the traveller's 'master part' fails to rise to the occasion, and the girl's innocence is preserved.
... This is obviously a very tender topic. I've had the occasion over the last couple of years ...