ocakçı

listen to the pronunciation of ocakçı
Türkçe - İngilizce
stoker (a person)
man in charge of making coffee and tea in a kahve
sweep
chimney sweep; stoker
burner
chimney sweep
ocak
{i} January

I've got to take my library books back before January 25th. - 25 Ocaktan önce kütüphane kitaplarımı geri götürmek zorundayım.

Tom told Mary that he had seen John in January. - Tom Mary'ye ocak ayında John'u gördüğünü söyledi.

ocak
oven
ocak
cooker

I bought a slow cooker. - Yavaş pişiren bir ocak aldım.

Induction cookers use magnets to directly heat pots and pans. - Indüksiyon ocakları doğrudan tencere ve tavalar ısıtmak için mıknatıslar kullanır.

ocak
furnace
ocak
stove

A plastic dish will melt on the stove. - Bir plastik tabak ocakta erir.

Please remove the ashes from the stove. - Lütfen ocaktan külleri temizle.

ocak
range
ocak
quarry
ocak
jan

Tom told Mary that he had seen John in January. - Tom Mary'ye ocak ayında John'u gördüğünü söyledi.

Republic Day is celebrated on the twenty-sixth of January. - Cumhuriyet Bayramı yirmi altı Ocakta kutlanır.

ocak
home
ocak
heater
ocak
centre
ocak
(Gıda) burner
ocak
source
ocak
firebox
ocak
flower bed
ocak
(Gıda) cookstove
ocak
fireplace
ocak
fender
ocak
kiln
ocak
family
ocak
grate
ocak
(ülkü vb.) seedbed
ocak
fire
ocak
seed plot
ocak
hearth
ocak
seedbed
ocak
hearthstone
ocak
servery
Türkçe - Türkçe
Ocak bacaları temizleyicisi
Ateşçi
Kahvelerde ocak başında kahve, çay gibi şeyleri hazırlayan kimse
OCAK
(Hukuk) Belli bir amaçla toplanılan yer; klüp, özel bir şekilde örgütlendirilmiş olan ve bir aile gibi sayılan kuruluş
Ocak
çork
Ocak
saur
Ocak
şömine
Ocak
kanunusani
ocak
Taş ya da maden çıkarılan yer
ocak
Odalarda, genellikle duvar kenarlarında tuğla veya taştan yapılmış, bacası olan yer, şömine: "Ocağın önünde oturup acaip bir dikkatle odunların yanışına bakar."- Y. K. Karaosmanoğlu
ocak
Kahvelerde, kuruluşlarda çay, kahve vb.nin yapıldığı yer: "Konuşmalar iyice kızışmaya başladığı vakit kahve ocağının önünde görünür."- S. Birsel
ocak
Isı vererek üzerine veya içine konulan maddeleri ısıtan, pişiren, kaynatan, eriten araç veya alet
ocak
Tunus'ta süvari mangasına verilen ad
ocak
Aynı amaç ve düşünceyi paylaşanların kurdukları kuruluş veya toplandıkları, görev yaptıkları yer
ocak
Bazı hastalıkları iyi ettiğine inanılan aile
ocak
Kahvelerde, kuruluşlarda çay, kahve vb.nin yapıldığı yer
ocak
Ev, aile, soy: "Henüz temelleri atılmayan kendi ocağım kurulmadan yıkılmıştı."- A. Gündüz
ocak
Yılın 31 gün süren, birinci ayı, kânunusani
ocak
Bahçelerde ve bostanlarda her tür meyve ve sebze ekimine ayrılmış, çevresinden biraz yükseltilmiş toprak parçası
ocak
Yılın 31 gün süren, birinci ayı, kânunusani: "Ocak ayını sevmem, oldum olası."- B. Felek
ocak
Isı vererek üzerine veya içine konulan maddeleri ısıtan, pişiren, kaynatan, eriten araç veya alet: "Anlaşılan çamaşırcı giderken ocağı tam söndürmemiş olacak."- H. Taner
ocak
Ev, aile, soy
ocak
Ateş yakmaya yarayan, pişirme, ısıtma, ısınma gibi amaçlarla kullanılan yer
ocak
Aynı amaç ve düşünceyi paylaşanların kurdukları kuruluş veya toplandıkları, görev yaptıkları yer: "Başlangıçtan beri burası bir vatansever ocağı idi."- F. R. Atay
ocak
Odalarda, genellikle duvar kenarlarında tuğla veya taştan yapılmış, bacası olan yer, şömine
ocak
Bahçelerde ve bostanlarda her tür meyve ve sebze ekimine ayrılmış, çevresinden biraz yükseltilmiş toprak parçası: "Mustafa, arkasına güçlü kuvvetli bir kadın takmış, üç evleğine çizgiler, ocaklar açıyordu."- S. F. Abasıyanık
ocak
Yer üstünde veya yer altında cevher çıkarılan yer
ocak
Ev
ocak
Ateş yakmaya yarayan, pişirme, ısıtma, ısınma gibi amaçlarla kullanılan yer: "Üç balıkçı güneş batarken kumların üzerine iki taştan bir ocak yaptılar ve ateş yaktılar."- Halikarnas Balıkçısı
ocakçı