Açıkçası, bu bir kişinin işi olamaz. Tatoeba'nın işbirlikçi olmasının nedeni budur.
- Obviously, this cannot be the work of one person. This is why Tatoeba is collaborative.
Açıkçası, o suçlanacak.
- Obviously, he is to blame.
Belli ki Tom Mary'den hoşlanmıyor.
- Tom obviously doesn't like Mary.
Belli ki yalan söylüyor.
- Obviously, he is lying.
Bir şey apaçık yanlış.
- Something's obviously wrong.
Elemanımızın az olduğu apaçık.
- We're obviously short-handed.
Tom açıkçası olanlar tarafından harap edildi.
- Tom was obviously devastated by what happened.
Açıkçası, o suçlanacak.
- Obviously, he is to blame.
Tom besbelli bir şey hakkında üzgün.
- Tom is obviously upset about something.
Tom besbelli onun elleriyle çok iyi.
- Tom is obviously very good with his hands.
Hatalar açık olarak yapıldı.
- Mistakes have obviously been made.
Durumun daha kötüye gitmediği ortada.
- It is obvious that his condition has not worsened.
Tom ve Mary'nin birbirlerinden hoşlandığı ortada.
- It's obvious Tom and Mary like each other.
Tom besbelli bir şey hakkında üzgün.
- Tom is obviously upset about something.
Onun beni sevdiği besbelli.
- It's very obvious that he likes me.
Bu içecek açıkça çayla aynı tada sahip.
- This drink's flavor is obviously that of tea.
Chris'in açıkça parayı getirmeye niyeti olmadığı için Brian çıldırdı.
- Brian is mad because Chris obviously does not intend to return the money.
Belli ki yalan söylüyor.
- Obviously, he is lying.
Tom'un acı içinde olduğu belliydi.
- Tom was obviously in pain.
Sanırım bu apaçık, değil mi?
- I think it's obvious, don't you?
Sosyal hizmetleri aramak zorunda kaldık. Bu apaçık bir çocuk ihmali olayıydı.
- We had to call in social services. This was obviously a case of child neglect.
Are you going to the party? Obvi.
Logan and Zoë had my number, obvs. But for once I wasn't sure that I wanted them to.
... But it's obviously my first experience of ...
... moved to LA, they were like, he's obviously going over to ...