Bu gemi okyanus yolculuğu için uygun değil.
- This ship is not fit for an ocean voyage.
John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
- John is not as old as Bill; he is much younger.
Açığa çıkartılmayacak hiçbir sır yoktur.
- There is nothing concealed that will not be revealed.
Onun 100 dolardan az parası yok.
- He has not less than 100 dollars.
İngilizcenin yanı sıra Almanca da konuşur.
- He speaks German, not to mention English.
İngilizce ve Fransızcanın yanı sıra, Almanca konuşabilir.
- He can speak German, not to mention English and French.
Hava yoksa insan on dakika bile yaşayamaz.
- If there was no air, man could not live for even ten minutes.
Yakışıklı mıyım yoksa değil miyim?
- Am I handsome or not?
O, Amerika şöyle dursun, Avrupa'ya gitmedi.
- He has been to Europe, not to mention America.
İki çocuğu şöyle dursun, karısı şimdi onun büyük babasına bakmak zorundaydı.
- His wife now had to take care of his grandfather, not to mention their two children.
Onun yardımı olmasaydı asla onu yapamazdın.
- If it had not been for her help, you would never have done it.
Neyin doğru olmadığını asla söylemem.
- I never say what is not true.
Tüm gün katiyen bir şey yemedim.
- I ate absolutely nothing the whole day.
Katiyen yapmayacaksın.
- You'll do nothing of the kind.
Sanırım kaba olmamak en iyisi.
- I think it is best not to be impolite.
Yeni bir bloğa başladım. Başlangıçta çok sayıda blog yapan ve sonra blog yapmaktan vazgeçen insanlardan biri olmamak için elimden geleni yapacağım.
- I started a new blog. I'll do my best not to be one of those people who blogs a lot right at the start and then quits blogging.
Not knowing any better, I went ahead.
He painted the car blue and black, not solid purple.
Do as I say, and not as I do.
- Do as I say, not as I do.
Tom should have been eating more vegetables and not as much meat.
- Tom should've been eating more vegetables and not as much meat.
That is not red, it's orange.
Sure, you're perfect the way you are... not!.
Betsy can't seem to boil the potatoes, not to mention prepare an entire meal.
A note was attached to the document with a paper clip.
- Bir not bir ataş ile belgeye tutturuldu.
I advise you to be careful in making notes for the lecture.
- Dersi not alırken dikkatli olmanızı tavsiye ederim.
Could you let me see your notes?
- Notlarına bakmama izin verir misin?
Look at the notes on page 10.
- Sayfa ondaki notlara bak.
He pasted the notice on the door.
- Notu kapıya yapıştırdı.
If you want to understand people, you shouldn't take any notice of what they say.
- İnsanları anlamak istiyorsan onların söyledikleri ile ilgili herhangi bir not almamalısın.
She earned remarkable grades at the final exams.
- O final sınavlarında dikkat çekici notlar kazandı.
Tom has a good credit score.
- Tom'un iyi bir kredi notu var.
Please take a message for me.
- Lütfen benim için not alın.
Shall I take a message? No, thank you.
- Bir notunuz var mıydı? Yok, teşekkürler.
Your marks were well below average this term.
- Bu dönem notların ortalamanın oldukça altında.
He will get an average mark at best.
- En iyi halde ortalama bir not alacak.
His essay gave only a superficial analysis of the problem, so it was a real surprise to him when he got the highest grade in the class.
- Onun denemesi, sorunun sadece yüzeysel bir analizini yaptı, bu yüzden sınıfta en yüksek notu aldığında ona gerçekten büyük bir sürpriz olmuştu.
He was ashamed of the grades he got.
- Aldığı notlardan utandı.
A reminder from the library has arrived.
- Kütüphaneden bir hatırlatma notu geldi.
She got full marks by memorizing the whole lesson.
- O, bütün dersi ezberleyerek tam not aldı.
... >>Mike Cleron: I think the lesson here is not to attempt to improve on nature. ...
... not to overwhelm all of those other things. ...