John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
- John is not as old as Bill; he is much younger.
Birini tanıyorum da ötekini değil.
- I know one of them but not the other.
Açığa çıkartılmayacak hiçbir sır yoktur.
- There is nothing concealed that will not be revealed.
Onun 100 dolardan az parası yok.
- He has not less than 100 dollars.
İngilizce ve Almanca yanı sıra, İspanyolca konuşuyor.
- He speaks Spanish, not to mention English and German.
Michael İngilizcenin yanı sıra Japonca da konuşur.
- Michael speaks Japanese, not to mention English.
Yakışıklı mıyım yoksa değil miyim?
- Am I handsome or not?
Hava yoksa insan on dakika bile yaşayamaz.
- If there was no air, man could not live for even ten minutes.
İki çocuğu şöyle dursun, karısı şimdi onun büyük babasına bakmak zorundaydı.
- His wife now had to take care of his grandfather, not to mention their two children.
O, Amerika şöyle dursun, Avrupa'ya gitmedi.
- He has been to Europe, not to mention America.
Herkes Japonya'da artık kötü bir şey asla olmayacağını umuyor.
- Everyone is hoping nothing bad will ever happen in Japan.
Neyin doğru olmadığını asla söylemem.
- I never say what is not true.
Katiyen yapmayacaksın.
- You'll do nothing of the kind.
Tüm gün katiyen bir şey yemedim.
- I ate absolutely nothing the whole day.
Yeni bir bloğa başladım. Başlangıçta çok sayıda blog yapan ve sonra blog yapmaktan vazgeçen insanlardan biri olmamak için elimden geleni yapacağım.
- I started a new blog. I'll do my best not to be one of those people who blogs a lot right at the start and then quits blogging.
Olmak ya da olmamak; O büyük bir sorun.
- To be or not to be; That is a big question.
Not knowing any better, I went ahead.
He painted the car blue and black, not solid purple.
Tom should've been eating more vegetables and not as much meat.
- Tom should have been eating more vegetables and not as much meat.
Do as I say, and not as I do.
- Do as I say, not as I do.
That is not red, it's orange.
Sure, you're perfect the way you are... not!.
Betsy can't seem to boil the potatoes, not to mention prepare an entire meal.
I advise you to be careful in making notes for the lecture.
- Dersi not alırken dikkatli olmanızı tavsiye ederim.
A note was attached to the document with a paper clip.
- Bir not bir ataş ile belgeye tutturuldu.
I advise you to be careful in making notes for the lecture.
- Dersi not alırken dikkatli olmanızı tavsiye ederim.
Tom took notes during class.
- Tom, ders sırasında notlar aldı.
If you want to understand people, you shouldn't take any notice of what they say.
- İnsanları anlamak istiyorsan onların söyledikleri ile ilgili herhangi bir not almamalısın.
He pasted the notice on the door.
- Notu kapıya yapıştırdı.
She earned remarkable grades at the final exams.
- O final sınavlarında dikkat çekici notlar kazandı.
Tom has a good credit score.
- Tom'un iyi bir kredi notu var.
Please take a message for me.
- Lütfen benim için not alın.
Shall I take a message? No, thank you.
- Bir notunuz var mıydı? Yok, teşekkürler.
He will get an average mark at best.
- En iyi halde ortalama bir not alacak.
She got full marks by memorizing the whole lesson.
- O, bütün dersi ezberleyerek tam not aldı.
His essay gave only a superficial analysis of the problem, so it was a real surprise to him when he got the highest grade in the class.
- Onun denemesi, sorunun sadece yüzeysel bir analizini yaptı, bu yüzden sınıfta en yüksek notu aldığında ona gerçekten büyük bir sürpriz olmuştu.
Do you have any idea how important your test grades are?
- Test notlarının ne kadar önemli olduğu hakkında bir fikrin var mı?
A reminder from the library has arrived.
- Kütüphaneden bir hatırlatma notu geldi.
She got full marks by memorizing the whole lesson.
- O, bütün dersi ezberleyerek tam not aldı.
... abuses skyrockets. Now, this is not to say that owner override ...
... it's generally common that we try to figure out how not to ...