Sami'nin ödenmemiş faturaları biriktiriyordu.
- Sami's unpaid bills were piling up.
Verilen bir söz ödenmemiş bir borçtur.
- A promise made is a debt unpaid.
O, 200 saat ücretsiz çalışma cezasına çarptırıldı.
- He was sentenced to 200 hours of unpaid work.
Burada çalışan insanların çoğu, ücretsiz gönüllülerdir.
- Most of the people working here are unpaid volunteers.