Bebek uyuyor. Gürültü yapmayın.
- The baby is asleep. Don't make a noise.
O gürültüye katlanamam.
- I can't put up with that noise.
O, gürültünün ne hakkında olduğunu sormak için üst kattan seslendi.
- She called down from upstairs to ask what the noise was about.
Çorbanızı içerken ses çıkartmayınız.
- Don't make noises when you eat soup.
Çocuklara sessiz kalmalarını emrettim, ama onlar gürültü yapmaya devam ettiler.
- I ordered the children to stay quiet, but they kept on making noise.
Benim için sürpriz oldu, kapı sessizce açıldı.
- Much to my surprise, the door opened noiselessly.
O, gürültünün girmesini engellemek için ellerini onun kulağının üzerine koydu.
- She put her hands over her ears to shut out the noise.
Lütfen gürültüyü engeller misin?
- Would you please keep the noise down?
He knew that it was trash day, when the garbage collectors made all the noise.
He noised about that he wanted the promotion, unwilling to ask for it but wanting it to be talked about.