nihayet

listen to the pronunciation of nihayet
Türkçe - İngilizce
finally

These clothes are finally dry. - Bu giysiler nihayet kuru.

After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again. - Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.

eventually

He eventually married her. - Nihayet evlendi onunla.

After eight months, he eventually started dating girls again. - Sekiz ay sonra, nihayet gene kızlarla çıkmaya başladı.

time

Finally I have time to reply to the mail I received these three weeks. - Nihayet bu üç hafta içinde aldığım postayı yanıtlamak için zamanım var.

Tom finally got here around lunch time. - Tom nihayet öğle yemeği sırasında buraya geldi.

in time
at most
at long last

At long last, the two chiefs of the Indian tribes have decided to bury the hatchet and smoke the peace pipe. - Nihayet, iki Kızılderili kabilenin şefleri savaş baltalarını gömmeye karar verdiler ve barış çubuğu tüttürdüler.

close

When Tom finally decided to come out of the closet, everyone already knew that he was gay. - Tom nihayet eşcinsel olduğunu itiraf ettiğinde herkes zaten onun eşcinsel olduğunu biliyordu.

tail
end; conclusion; finish; termination
in the upshot
nevertheless, nonetheless, yet
lastly
at last, finally; in the end
after all

The baby turned out to be a girl after all. - Nihayet bebeğin bir kız olduğu ortaya çıktı.

He finally comes out after all these years. - O bütün bu yıllardan sonra nihayet çıkıp geldi.

outcome, result
at the end
end " son; finally, at last, at long last, in the end, in the long run, at length" sonunda
at last

At last, Mario managed to win the princess's love. - Nihayet, Mario prensesin sevgisini kazanmayı başardı.

I've just signed the divorce papers; I'm free at last! - Boşanma kağıtlarını az önce imzaladım, nihayet özgürüm!

at full length
at best
in the long run
in the end
finis

At last he could finish the work. - Nihayet işi bitirebildi.

At least, we finished the first part. - Nihayet, ilk bölümü bitirdik.

extremity
last

At last, Mario managed to win the princess's love. - Nihayet, Mario prensesin sevgisini kazanmayı başardı.

At last, spring has come to this part of Japan. - Nihayet, Japonya'nın bu bölümüne bahar geldi.

terminal
ending
nihayet başlayabilmek
(deyim) come round to
nihayet bulmak
come to an end
nihayet direği
terminal post
nihayet anladım ki
at length it dawned on me that
nihayet bulmak
to come to an end, end
nihayet vermek
to put an end to; to bring (something) to an end, conclude, terminate
nihayet! sitem belirtir
it's about time!
Türkçe - Türkçe
Son

Sonunda doktorun sekreteri Tom'un ismini çağırdı. - Nihayet doktorun sekreteri Tom'un adını seslendi.

Tom sonunda kabullenmeye karar verdiğinde herkes zaten onun eşcinsel olduğunu biliyordu. - Tom nihayet eşcinsel olduğunu itiraf ettiğinde herkes zaten onun eşcinsel olduğunu biliyordu.

Son: "Ben nihayete doğru yanımdaki çocuğu dürterek kalktım."- Ö. Seyfettin. (ni'ha: yet) Sonunda: "Uzun bir münakaşadan sonra nihayet işi şakaya dökmek zorunda kaldı."- Y. K. Karaosmanoğlu. -den başka bir şey değil: "Ama bu, nihayet bir nüktedir."- Y. Z. Ortaç
Sonunda

Sonunda doktorun sekreteri Tom'un ismini çağırdı. - Nihayet doktorun sekreteri Tom'un adını seslendi.

Tom sonunda kabullenmeye karar verdiğinde herkes zaten onun eşcinsel olduğunu biliyordu. - Tom nihayet eşcinsel olduğunu itiraf ettiğinde herkes zaten onun eşcinsel olduğunu biliyordu.

NİHAYET
(Osmanlı Dönemi) Çok
NİHAYET
(Osmanlı Dönemi) Son, uç, son derece
NİHAYET
(Hukuk) Son; bitiş
nihayet