Tabii ki seni seviyorum.
- Natürlich liebe ich dich.
Tabii ki de savaşa karşıyım.
- Ich bin natürlich gegen den Krieg.
Tabii ki seni seviyorum.
- Natürlich liebe ich dich.
Tabii ki de savaşa karşıyım.
- Ich bin natürlich gegen den Krieg.
Elbette o İngilizce konuşabilir.
- Of course she can speak English.
Elbette o testi geçti.
- Of course she passed the test.
O, elbette İngilizce konuşabilir.
- She can naturally speak English.
Doğal olarak sinirlendi.
- Naturally he got angry.
O, doğal olarak çok kızmıştı.
- He was naturally very angry.
Nefes alışı kadar doğal şekilde yalan söyler.
- He lies as naturally as he breathes.
Tabii ki caz müziğine aşina idi.
- Of course he was familiar with jazz.
Tabii ki de savaşa karşıyım.
- I am against the war, of course.
Tabii ki de savaşa karşıyım.
- I am against the war, of course.
Tabii ki, ben Japonya'da iken Çin hakkında ders kitaplarından öğrendim, ama benim kendi adıma Çin'de gördüğüm bu ders kitaplarında anlatıldığından tamamen farklıdır.
- Of course, I learnt about China from textbooks when I was in Japan, but what I see for myself in China is completely different from what is described in those textbooks.
O doğuştan iyi bir hafızasıya sahip.
- He has a naturally good memory.
Şüphesiz gidersen sorun değil.
- Of course it's not a problem if you go.
Tom, şüphesiz, çok yorgundu.
- Tom was, of course, very tired.
There are many, many nuances in any language which are perfectly natural to the native speaker but which confuse the non-native speaker.
- In jeder Sprache gibt es viele, sehr viele Nuancen, die dem Muttersprachler völlig natürlich sind, den Nichtmuttersprachler hingegen ziemlich verwirren.