Tom güç bela ölümden kaçtı.
- Tom narrowly escaped death.
Tom çarpılmaktan güç bela kaçtı.
- Tom narrowly escaped being hit.
Tom ucu ucuna ölümden kaçtı.
- Tom narrowly escaped death.
Benim köyümde, bir dere üzerinde küçük, dar bir yaya köprüsü vardır.
- In my village, there is a small, narrow footbridge over a brook.
Arnavut kaldırımlı dar sokaklarda, eve geri dönüş yolunu asla bulmayacaksın.
- You'll never find the way back home, through narrow streets of cobblestone.
Bu geçit daralmaktadır.
- That gap is narrowing.
Listeyi daraltmanın bir yolunu bulmak zorundayız.
- We have to find a way to narrow down the list.
Onu epeyce daralttığını söyleyebilirim.
- I'd say that narrows it down quite a bit.
Tom dar görüşlü, değil mi?
- Tom is narrow-minded, isn't he?
Tom çok dar görüşlü, değil mi?
- Tom is very narrow-minded, isn't he?
They narrowly escaped collision.
There is now such an immense microliterature on hepatics that, beyond a certain point I have given up trying to integrate (and evaluate) every minor paper published—especially narrowly floristic papers.
a narrow hallway.
The road narrows.