Bu kafatası ve çizgileri, 17. yüzyılın sonlarında İngiltere'de faaliyet gösteren dünyaca ünlü Kaptan Kidd'e dayanılarak adlandırılmıştır.
- This skull and crossbones was named based on the world-famous Captain Kidd who was active in late 17th century Britain.
Sokak, Başkan Madison olarak adlandırılır.
- The street is named for President Madison.
Tom'un Mary adında bir kız kardeşi var.
- Tom has a sister named Mary.
Tom'un Mary adında bir kız kardeşi var.
- Tom has a younger sister named Mary.
Tom görünüşte Mary adlı bir kızla çıkıyor.
- Tom is apparently dating a girl named Mary.
Onun Mary adlı bir kızı var.
- She has a daughter named Mary.
Tom denilen birini hatırlamıyorum.
- I don't remember anyone named Tom.
Ölüm koğuşunda Tom Jackson denilen bir adam var.
- There's a guy named Tom Jackson on death row.
Bir zamanlar Tom diye birini tanırdım; ama bu çok uzun zaman önceydi.
- I once knew somebody named Tom, but that was a long time ago.
Tom diye biriyle karşılaştık.
- We met a man named Tom.
Onların isimleri Tom ve Ken'dir.
- Their names are Tom and Ken.
Onu kötü isimlerle isimlendirdi.
- He called her bad names.
Bu hayvanın adını biliyorum.
- I know the name of this animal.
Marco'nun arabasının adı Thunder Gianttir.
- The name of Marco's car is 'Thunder Giant'.
Sami oğlunu kendine göre adlandırmak istedi: Sami Bekir II.
- Sami wanted to name his son after him: Sami Bakir II.
Bella adını seviyorum, güzel demek, değil mi?
- I love the name Bella, it means pretty, right?
Bella ismini seviyorum, güzel demek, değil mi?
- I love the name Bella, it means pretty, right?
Bu bölgedeki tüm sokaklar ünlü kişilerin adını taşır.
- All the streets in this area are named after famous people.
İsimleri rastgele seçmekten başka seçeneği yoktu.
- He had no other choice but to choose the names randomly.
Bana onun adını söylemek zorunda değilsin.
- You don't have to tell me her name.
Bana onun adını söylemek zorunda değilsin.
- You don't have to tell me his name.
Tom, Mary'yi düşünebildiği her kötü şöhretle seslendi.
- Tom called Mary every bad name he could think of.
Şöhret bir isim etrafında toplanan tüm yanlış anlamaların toplamıdır.
- Fame is the sum of all misunderstandings that gather around a name.
Tom köpek yavrusuna Cookie adını vermek istedi.
- Tom wanted to name his puppy Cookie.
Eğer o bir erkekse ona Tom adını vermek istiyorum.
- If it's a boy, I want to name the baby Tom.
Bu bölgedeki tüm sokaklar ünlü kişilerin adını taşır.
- All the streets in this area are named after famous people.
Gardrobumun dört kapısı ve iki aynası var. Adı, üç sesli harf ve bir ünsüz içeren bir İsveç şirketi tarafından üretildi.
- My wardrobe has four doors and two mirrors. It was manufactured by a Swedish company, whose name contains three vowels and a consonant.
Pasaportta ismi olan kişi kelimelerle tanımlanıldı.
- The person whose name was on the passport was described with words.
Tom isim vermek istemedi.
- Tom didn't want to name names.
İsim vermek istemiyorum.
- I don't want to name names.
Bana onun adını söylemek zorunda değilsin.
- You don't have to tell me his name.
O, bize adını söylemek için isteksizdi.
- He was unwilling to tell us his name.
The Jewish fires were the heaviest blows we had had; for though the Waddingley Cotton-mills had been burnt in 1822, at a loss to the Company of 80,000£, and though the Patent Erostratus Match Manufactory had exploded in the same year at a charge of 14,000£, there were those who said that the loss had not been near so heavy as was supposed -- nay, that the Company had burnt the above-named establishments as advertisements for themselves.
The gossip hurt his reputation.
- Dedikodu namına zarar verir.
Tom acquired a reputation for honesty.
- Tom, dürüstlüğüyle nam salmıştı.
Cleopatra was famed for her beauty.
- Kleopatra güzelliğiyle nam salmıştı.
... with me. This is a guy named Hugh Herr, and I saw him give a talk earlier this year. He's ...
... the one named after that president ...