moving teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı
- {s} hareketli
Bu ilginç, komik ve hatta hareketli bir hikaye.
- This is an interesting, funny and even moving story.
Kediler genellikle hareketli araçlar tarafından ezilirler.
- Cats are often run over by moving vehicles.
- muharrik
- devinimli
- acıklı
Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.
- This song is so moving that it brings tears to my eyes.
- (Bilgisayar) taşınıyor
Gelecek ay taşınıyorum.
- I am moving next month.
Tom bu ayın sonunda kasabanın dışına taşınıyor.
- Tom is moving out of town at the end of this month.
- (Bilgisayar) taşıyor
Şebeke gösterinizi başka bir zaman aralığına taşıyor.
- The network is moving your show to another time slot.
Sadece birkaç şeyi yeni evimize taşıyoruz.
- We're just moving a few things to our new home.
- (Kanun) yer değiştirme
Ayaklarımızı sıcak tutmak için ayaklarımızı yer değiştirmek ve hareket ettirmeye devam etmek zorunda kaldık.
- In order to keep our feet warm we had to shift from one foot to another and keep moving.
- müteharrik
- oynak
- hareket ettirme
Kas ve sinir erimesi hastalığı vücudunuzu hareket ettirmek için gerekli sinirleri ve kasları tahrip ediyor.
- ALS slowly destroys the nerves and muscles needed for moving your body.
Ayaklarımızı sıcak tutmak için ayaklarımızı yer değiştirmek ve hareket ettirmeye devam etmek zorunda kaldık.
- In order to keep our feet warm we had to shift from one foot to another and keep moving.
- duygulandırma
- içli
- hareket ederek
- insanı duygulandıran
- duygulandırıcı
- {f} hareket ettir
Ayaklarımızı sıcak tutmak için ayaklarımızı yer değiştirmek ve hareket ettirmeye devam etmek zorunda kaldık.
- In order to keep our feet warm we had to shift from one foot to another and keep moving.
Balık kuyruğunu hareket ettirerek yüzer.
- The fish swims by moving its tail.
- dokunaklı
Bu anlatı ilginç, eğlenceli ve hatta dokunaklı.
- This story is interesting, funny and even moving.
Sami'nin ifadesi son derece dokunaklıydı.
- Sami's testimony was extremely moving.
- hareket eden
Hareket eden bir trenden atlamak tehlikelidir.
- It's dangerous to jump off a moving train.
Hareket eden bir şey görüyorum.
- I see something moving.
- taşıma günü
- {s} harekete geçiren
- moving stairway yürüyen
- {s} etkili
- kımıldanır
- oynar
- {i} oynama
- {i} taşınma
Taşınmayı planlıyor musunuz?
- Do you plan on moving?
Tom Boston'a taşınmayı düşünüyor.
- Tom is thinking about moving to Boston.
- {s} ilerleyen
- hareket verici
- machine sinema makinası
- {i} hareket etme
Sürücü, önündeki araç hareket etmediği için bağırıyordu.
- The driver was shouting because the car in front of him wasn't moving.
Hareket etmeyi sürdürmek zorundayım.
- I've got to keep moving.
- moving day mesken değiştirilen gün
- hareket eder
Lütfen hareket ederken pencereden dışarı eğilmeyin.
- Please don't lean out of the window when we're moving.
- {s} hareket eden, devingen, oynak
- dokunaklu
- moving platform hareket eden platform
- etkileyici
İnanılmaz etkileyici bir hikaye.
- It's an incredibly moving story.
- tesirli
- kıpırtı
- move
- taşınmak
Tom Boston'a taşınmak istiyor.
- Tom wants to move to Boston.
Tom Boston'a taşınmak istediğini söyledi.
- Tom said that he wanted to move to Boston.
- move
- hamle
Ben hamlemi yaptığımda, o bana tokat attı ve soğuk bir duş almamı söyledi.
- When I made my move she slapped me and told me to take a cold shower.
İki hamlede, Kasparov meydan okuyucu kontrol edecektir.
- In two moves, Kasparov will check the challenger.
- move
- {f} kımıldamak
Sadako daha fazlasını demek istiyordu ama dudakları artık kımıldamak istemedi.
- Sadako wanted to say more, but her lips just didn't want to move anymore.
- move
- hareket etmek
Hızlı hareket etmek zorundasın.
- You must move quickly.
Onlar hızlı hareket etmek zorunda kalacaktı.
- They would have to move fast.
- move
- {f} kıpırdamak
- move
- hareket
O kadar korktular ki bir inç hareket edemediler.
- They were so frightened that they couldn't move an inch.
Motorda sorun yok, fakat arabam hareket etmiyor.
- Nothing's wrong with the engine, but my car won't move.
- moving average
- (Bilgisayar) taşınan ortalama
- moving backward
- gerileyen
- moving element
- (Bilgisayar,Teknik) devinir öğe
- moving picture
- sinema filmi
- moving picture
- (Sinema) sinema
- moving scale instrument
- (Bilgisayar,Teknik) devinen ölçekli alet
- moving target
- (Askeri) hareket halinde hedef
- moving target indicator
- (Askeri) hareketli hedef göstericisi
- moving coil
- döner bobin
- moving coil
- oynak bobin
- moving picture camera
- film kamerası
- moving staircase
- yürüyen merdiven
- moving about freely
- serbestçe hareket
- moving averenge
- averenge hareketli
- moving away from the body
- uzaklıkta vücudun hareket
- moving away from the center
- uzaklıkta merkezine hareket
- moving contact
- temas hareketli
- moving force
- tahrik kuvveti, muharrik güç, devindirici güç
- moving from
- dan hareket eden
- moving in
- hareket
- moving in only one direction
- sadece bir yönde hareket
- moving in, or having a zigzag
- Hareketli veya zikzak sahip
- moving on hands and knees, creeping
- elleri ve dizleri, sürünen hareket
- moving sidewalk
- kaldırım hareketli
- moving slowly; slow-paced
- yavaş hareket; yavaş tempolu
- moving toward
- doğru hareket
- moving up and down like waves
- yukarı ve aşağı dalgalar gibi hareket
- moving walkway
- patika hareketli
- moving, movable
- Hareketli hareketli
- moving aerage process
- (Askeri) değişken ortalama işlemi
- moving average method
- (Ticaret) hareketli ortalama
- moving average method
- (Askeri) DEVİMLİ ORTALAMALAR YÖNTEMİ (ÖN KESTİRMEK İÇİN)
- moving average method
- (Askeri) devimli ortalamalar yöntemi
- moving beam radiography
- (Nükleer Bilimler) hareketli demet radyografisi
- moving blade
- hareketli kanat
- moving budget
- (Ticaret) değiştirilebilir bütçe
- moving budget
- (Ticaret) esnek bütçe
- moving coil galvanometer
- devinen sargili miniakimolcer
- moving coil microphone
- elektrodinamik mikrofon
- moving coil microphone
- hareketli bobinli mikrofon
- moving coil speaker
- hareketli bobinli hoparlör
- moving coil speaker
- elektrodinamik hoparlör
- moving coil voltmeter
- döner bobinli voltmetre
- moving day
- taşınma günü
- moving dune
- hareketli kumul
- moving dune
- gezen kumul
- moving element
- devinir oge
- moving fast
- hızlı hareket etme
- moving file
- (Bilgisayar) dosya taşınıyor
- moving folder
- (Bilgisayar) klasör taşınıyor
- moving form
- hareketli kalıp
- moving forms
- (İnşaat) hareketli kalıp
- moving havens
- (Askeri) seyyar barınaklar
- moving havens
- (Askeri) MÜTEHARRİK EMNİYET SAHALARI (SEYYAR BARINAK): Taarruzun dost kuvvetler tarafından önlenmesine mevcut taarruz tahditlerinin yetersiz olabileceği sahalardan geçen su altı ve su üstü gemilerine bir emniyet tedbiri sağlamak amacıyla tesis edilmiş hava tahditli bölgeleri. Ayrıca bakınız: "Moving submarine haven", "moving surface ship haven" ve "submarine sanctuaries"
- moving incessantly
- fıldır fıldır
- moving item
- (Bilgisayar) öğe taşınıyor
- moving live load
- hareketli yük hareketi
- moving load
- gezici yük
- moving magnet instrument
- devinen miknatisli alet
- moving magnet instrument
- devinen mıknatısli alet
- moving magnet instrument
- (Bilgisayar,Teknik) devinen mıknatıslı alet
- moving map display
- (Askeri) hareketli harita göstergesi
- moving map display
- (Askeri) HAREKETLİ HARİTA GÖSTERGESİ: Görüntünün bir aracın yatay hareketini göstereceği şekilde, sabit bir araç sembolünün arkasında bir harita veya şemanın hareket ettirilmesi. Bazen de harita veya şema hareketsiz dururken üzerinde bir araç sembolü hareket ettirilerek bu simule görüntü elde edilir. Ayrıca bakınız: "projected map display"
- moving mine
- (Askeri) HAREKETLİ MAYIN: Serseri mayın, salınırlı mayın, sualtı mayını, hareketli mayın, yükselen mayın, homing (güdümlü) mayın, ve demet mayınları gibi mayınların toplu tanımı
- moving mine
- (Askeri) hareketli mayın
- moving out
- hareket edilerek
- moving parts
- hareketli aksam
- moving pavement
- yürüyen kaldırım
- moving picture
- film
- moving picture
- sin. film
- moving picture machine
- sinema makinası
- moving picture machine
- film makinası
- moving pivot
- (Askeri) ÇARK KAVSİ: Yürüyüş halinde bulunan bir kolun, yürüyüş istikametini değiştirmek üzere, çark ettiği zaman takip ettiği daire kavsi
- moving platform
- hareket eden platform
- moving platform
- hareketli platform
- moving ramp
- yürüyen rampa
- moving scale instrument
- devinen olcekli alet
- moving screen
- (Askeri) hareketli örtme perdesi
- moving screen
- (Askeri) MÜTEHARRİK ÖRTME PERDESİ: Düşman keşif unsurlarını uzakta tutan ve kıta hareket ve faaliyetlerini düşman gözetlemesinden saklayan keşif kolları, çok defa, motorize veya mekanize müfrezeler
- moving sidewalk
- yürüyen kaldırım
- moving stairway
- yürüyen merdiven
- moving submarine haven
- (Askeri) SEYYAR DENİZALTI BARINAĞI: İntikaldeki denizaltıları çevreleyen ve belirtilmiş rota üzerindeki Denizaltının tahmini mevkiinden 50 mil ileriye, 100 mil geriye, 15'er mil yanlara doğru uzanan, denizaltı ihbarları ile tesis edilmiş saha. Ayrıca bakınız: "moving havens"
- moving submarine haven
- (Askeri) seyyar denizaltı barınağı
- moving surface ship haven
- (Askeri) SEYYAR SUÜSTÜ GEMİSİ BARINAĞI: Bir gemi veya gemi grubu rehberinin tahmini mevkii merkez alınmak suretiyle, normal olarak, belirli yarı çapta bir daire olarak kabul edilen, su üstü gemileri ihbarı ile tesis edilmiş saha. Ayrıca bakınız: "moving havens"
- moving target
- (Askeri) MÜTEHARRİK HEDEF, HAREKET HALİNDE HEDEF: Uçak veya araç gibi hareket halinde bulunan bir hedef
- moving target indication
- (Askeri) MÜTEHARRİK HEDEF BELİRTİSİ: Radar ekranında yalnız hareket halindeki hedeflerin görülmesine imkan veren bir radar tekniği
- moving target indicator
- (Askeri) hareketli hedef göstergesi
- moving target indicator
- (Askeri) HAREKETLİ HEDEF GÖSTERGESİ: Yalnızca hareket halindeki hedeflerin radar ekranında gözükmesi. Sabit hedeflerden geri gelen sinyaller, uygun bir hafıza devresi aracılığıyla, dönüş sinyalinden çıkartılır
- moving total
- (Ticaret) hareketli toplam
- moving total
- oynak toplam
- moving vane pump
- hareketli cepli pompa
- moving walk
- yürüyen yaya yolu
- moving walk
- yürüryol
- moving walkway
- yürüyen kaldırım
- moving wall
- hareketli pano duvar
- move
- {i} nakil
- move
- oynamak
- move
- ilerlemek
- move
- {f} teklif etmek
- move
- {i} oynama
- move
- {f} hareket et
Motorda sorun yok, fakat arabam hareket etmiyor.
- Nothing's wrong with the engine, but my car won't move.
Eğer trene yetişmek istiyorsan derhal hareket etmelisin.
- You'll have to get a move on if you want to catch the train.
- move
- {f} kıpırdatmak
- move
- {f} 1. kımıldatmak, oynatmak, hareket ettirmek; kımıldamak, oynamak, hareket etmek: My right leg is paralyzed; I can't move it. Sağ bacağım
- move
- {i} oynama sırası
- move
- {f} yer değiştirmek
- move
- (Askeri) kopya etmek
- move
- dama taş sürme
- move
- kımıldanmak
- move
- (Bilgisayar) taşı
Birkaç fil Avrupa'ya taşınmak için gönüllü olurdu.
- Few elephants would volunteer to move to Europe.
Yaklaşık 1830 yılında, aile anayurdu Almanya'dan Şikago'ya taşındı.
- The family moved from their native Germany to Chicago around the year 1830.
- move
- müteessir etmek
- move
- gitmek
Tom gitmek için hiç bir şey yapmadı.
- Tom made no move to go.
- move
- ırgalamak
- move
- (Bilgisayar) öğesini taşı
- move
- çekilmek
- move
- işlemek (bağırsaklar)
- move
- almak
- move
- karışmak
- move
- satranç
- move
- dama oynama sırası
- move
- (Bilgisayar) konumuna taşı
- move
- konumuna getirmek
- move
- devindirmek
- move
- kaldırmak
- move
- (Bilgisayar) taşıma
Tom Mary'nin şifonyerini taşımasına yardım etti.
- Tom helped Mary move the dresser.
Tom piyanosunu taşımak için ona yardım edecek bazı kişiler arıyordu.
- Tom was looking for some people to help him move his piano.
- move
- göçmek
- move
- işletmek
- move
- işletmek (bağırsakları)
- move
- mütehassis etmek
- move
- kaymak
- move
- kalkmak
- move
- hareket etmek / ettirmek
- move
- dokunmak
- move
- ileri gitmek
- move
- koymak
- move
- kımıldatmak
- move
- satmak
- move
- yerini değiştirmek
- move
- sürmek
- move
- tesir etmek
- move
- devinmek
- move
- önermek
- move
- (Felsefe) devinim
- move
- yürütmek
- movingly
- etkileyici bir şekilde
- earth moving
- toprak kaldırma
- earth moving machinery
- kazı makinesi
- forward moving
- ileriye giden
- move
- gelişmek
- move
- zamanını geçirmek
- move
- hareket ettirmek
- move
- etkilemek
- move
- taşınma
Yuriko, mobilya işine taşınmayı planlıyor.
- Yuriko is planning to move into the furniture business.
Tom taşınmama yardım etti.
- Tom helped me to move.
- move
- oynatmak
- move
- birlikte olmak
Leyla, annesiyle birlikte olmak için eve taşındı.
- Layla moved home to be with her mother.
Tom çocuklarıyla birlikte olmak için Boston'a geri döndü.
- Tom moved back to Boston to be with his kids.
- move
- sona yaklaşmak
- move
- girişim
- move
- duygulandırmak
- move
- kımıldama
At durdu ve kımıldamadı.
- The horse stopped and wouldn't move.
Ben kımıldamanı söyleyinceye kadar kımıldama.
- Don't move until I tell you to.
- move
- yürümek
- move
- (satranç) hamle
- move
- hareket etme
Eğer trene yetişmek istiyorsan derhal hareket etmelisin.
- You'll have to get a move on if you want to catch the train.
George trenin hareket etmeye başladığını hissetti.
- George felt the train begin to move.
- slow moving
- yavaş hareket eden
- Move
- dolaşın
- Word has it you´re moving to İzmir
- k. dili İzmir´e taşınacağını söylüyorlar
- a moving voice
- yanık ses
- be moving
- hareket
- deeply moving
- derinden hareketli
- dragging ones feet while moving
- taşırken olanlar ayaklarını sürüyerek
- earth moving machines
- hafriyat makinaları
- earth moving machines
- hafriyat makineleri
- fast moving consumer goods
- hızlı tüketim malları hareketli
- fast-moving
- Hızlı hareket eden
- get moving
- (deyim) Acele etmek, kımıldamak
- keep moving
- Yürümeye devam
- move
- {f} kimilda
- move
- haml