Bu sadece küçük bir başarısızlık.
- It's only a minor setback.
Giremezsin, çünkü sen bir küçüksün.
- Because you're a minor, you can't enter.
Kadınlar bir azınlık değildir.
- Women are not a minority.
Yeni yasa dini azınlıkları oy verme haklarından mahrum edecek.
- The new law will deprive religious minorities of their right to vote.
Sergi ufak bir skandala neden oldu.
- The exhibition caused a minor scandal.
Dan ufak yaralarla kurtuldu.
- Dan survived with minor injuries.
Önemsiz detaylar için üzülme.
- Don't worry about the minor details.
Tom'un yaralaları önemsiz sayılır.
- Tom's injuries are considered minor.
Reşit olmayanlar buraya giremez.
- Minors can't come in here.
Reşit olmayan birinin refahını tehlikeye düşürdüğünüz için tutuklusunuz.
- You're under arrest for endangering the welfare of a minor.
Tom'un çalıştığı bar reşit olmayan kimselere alkollü içki sattığı için ruhsatını kaybetti.
- The bar where Tom works lost its license because they had been selling alcoholic drinks to minors.
Kadınlar bir azınlık değildir.
- Women are not a minority.
Tatoeba insanların azınlık dillerini öğrenmesine yardım edebilir.
- Tatoeba can help people to learn minority languages.
Yeni yasa dini azınlıkları oy verme haklarından mahrum edecek.
- The new law will deprive religious minorities of their right to vote.
Azınlıklar birçok ülkede hor görülüyor.
- Minorities are despised in many countries.
Yan dal eğitimimi eczacılık fakültesinde tamamladım.
There is now such an immense microliterature on hepatics that, beyond a certain point I have given up trying to integrate (and evaluate) every minor paper published—especially narrowly floristic papers.
... Consider the following scenario: you are a minor child and you have deeply religious ...
... AUDIENCE: How do we know it's the same, whether it's minor ...