meydan teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- (Havacılık) aerodrome
- opportunity
- occasion
- yard
- open
- (Kimya) area
- concourse
- Sufism the universe
- square
There are many pigeons in the City Square.
- Şehir meydanında çok sayıda güvercin vardır.
Victor Hugo's house is in Vosges Square in Paris.
- Victor Hugo'nun evi Paris'teki Vosges meydanındadır.
- piazza
Saint Peter's square, or the Piazza San Pietro, is located in front of St. Peter's Basilica in the Vatican.
- Aziz Petrus meydanı, ya da Piazza San Pietro, Vatikan'daki Aziz Petrus Bazilikasının önünde yer almaktadır.
- arena
- esplanade
- square, circus; arena, ring, ground; field; opportunity, occasion, possibility
- open space
- section of a Bektashi or Mevlevi lodge in which the dervishes perform the religious ceremonies
- agora
- maidan
- arena; ring
- common
- (a) wide, flat, open, outside area; open space; (public) square
- opportunity, occasion; possibility
- place
A traffic accident took place this morning.
- Bu sabah bir trafik kazası meydana geldi.
This is the place where the incident took place.
- Burası olayın meydana geldiği yer.
- clearing
- room
Everyone in the room was stunned by what happened.
- Odadaki herkes ne meydana geldiğiyle ilgili sersemledi.
- circus
- range
- plaza
The well is in the middle of this plaza.
- Kuyu, bu meydanın ortasındadır.
- aerodromes
- defied
They defied the laws of the king.
- Onlar kralın yasalarına meydan okudular.
- theater
- meydan okumak
- (Hukuk) challenge
I'm up for the challenge.
- Meydan okumak için hazırım.
Tom enjoys a good challenge.
- Tom iyi bir meydan okumaktan hoşlanır.
- meydan okuma
- challenge
Don't challenge someone who has nothing to lose.
- Kaybedecek bir şeyi olmayan birine meydan okuma.
Tom is facing a challenge.
- Tom bir meydan okuma ile karşı karşıya.
- meydan okumak
- defy
- meydan okuma
- confrontation
Confrontations are part of Fadil's everyday life.
- Meydan okumalar Fadıl'ın gündelik hayatının bir parçasıdır.
- meydan vermek
- cause
- meydan almak
- increase
- meydan boş
- the coast is clear
- meydan farı
- (Askeri) aerodrome beacon
- meydan kavgası
- dogfight
- meydan kavgası
- melee
- meydan kavgası
- free-for all
- meydan kontrol kulesi
- (Askeri,Havacılık) aerodrome control tower
- meydan muharebesi
- battle
- meydan okuma
- tarting
- meydan okuma
- defying
- meydan okuma
- challenging
I love challenging myself.
- Ben kendime meydan okumayı severim.
Tom just kept challenging me.
- Tom bana meydan okumaya devam etti.
- meydan okumak
- (deyim) fly in the face of
- meydan okumak
- (Konuşma Dili) fling down a challenge
- meydan okunmuş
- challenged
- meydan okuyan
- challenged
- meydan okuyan
- challenging
- meydan okuyarak
- challenging
- meydan okuyarak
- in defiance of
- meydan okuyuş
- challenge
- meydan savaşı
- battle
- meydan tarama radarı
- (Askeri) airport surveillance radar
- meydan trafiği
- (Havacılık) aerodrome traffic
- meydan vermek
- give an opportunity
- meydan vermek
- allow (something to happen)
- meydan vermemek
- avert
- meydan vermemek
- preclude
- meydan vermemek
- avoid
- meydan vermemek
- not to allow
- meydan vermemek
- prevent
- meydan okumak
- brave
- meydan vermeyecek şekilde
- not to give chance - "Don't give them a chance to run away!"not to allow (something to happen) - "We ought not to allow that building to be torn down."no room for any flexibility
- meydan almak
- to spread, increase, advance
- meydan aramak
- to look for an opportunity
- meydan aramak
- look for an opportunity
- meydan aydınlatması
- (Askeri) aerodrome lighting
- meydan bulamamak
- not to find a chance (to do something)
- meydan bulmak
- to find an opportunity
- meydan bırakmak
- 1. to give (someone) a chance (to do something): Konuşmama meydan bırakmadı. He didn't give me a chance to speak. 2. to allow (something to happen): O toplantının yapılmasına meydan bırakmayacağız. We won't let that meeting take place
- meydan civarında uçuş
- (Askeri) local flight
- meydan dayağı
- public beating
- meydan dayağı a
- public beating (given as an official punishment)
- meydan dayağı çekmek
- to give (an offender) a beating
- meydan durumu
- (Askeri) aerodrome conditions
- meydan dışına iniş
- (Havacılık) outside landing
- meydan dışına iniş
- (Havacılık) off-field landing
- meydan farı
- boundary light
- meydan hava tahmini
- (Askeri) aerodrome forecast
- meydan irtifaı
- (Askeri) aerodrome elevation
- meydan kavgası
- free fight
- meydan kavgası
- free for all
- meydan kontrol
- (Havacılık) tower control
- meydan kontrol derecesi
- (Havacılık) aerodrome control rating
- meydan kontrol hizmeti
- (Havacılık) aerodrome control service
- meydan kontrol pilotu
- (Askeri) aerodrome control pilot
- meydan kontrol servisi
- (Havacılık) aerodrome control service
- meydan kontrol ünitesi
- (Havacılık) aerodrome control unit
- meydan kontrolörü
- (Askeri,Havacılık) aerodrome controller
- meydan kontrolü
- (Havacılık) aerodrome control
- meydan korkusu
- agoraphobia
- meydan krokisi
- (Askeri) aerodrome chart
- meydan muharebesi
- pitched battle
- meydan okuma
- bravado
- meydan okuma
- defiance
His brazen act of defiance almost cost him his life.
- Onun yüzsüzce meydan okuma hareketi neredeyse hayatına mal oluyordu.
- meydan okuma
- challenge, defying
- meydan okumak
- to challenge, to defy
- meydan okumak
- to challenge, defy
- meydan okumak
- stump
- meydan okumak
- tempt
- meydan okumak
- beard
- meydan okumak
- outface
- meydan okumak
- dare
- meydan okumaya karşılık vermek
- pick up the glove
- meydan okumaya karşılık vermek
- take up the glove
- meydan okumayı kabul etmek
- (deyim) take up the gauntlet
- meydan okunabilir
- challengeable
- meydan okurcasına dikilmek
- (Dilbilim) glower at
- meydan okuyan
- defier
- meydan okuyan bir şekilde
- uncompliantly
- meydan okuyucu
- challenger
In two moves, Kasparov will check the challenger.
- İki hamlede, Kasparov meydan okuyucu kontrol edecektir.
- meydan rakımı
- (Havacılık) aerodrome elevation
- meydan referans noktası
- (Havacılık) aerodrome reference point
- meydan savaşı
- pitched battle
- meydan savaşı/muharebesi
- mil . major battle, decisive battle
- meydan taksi pisti
- (Havacılık) aerodrome taxi circuit
- meydan tanıtma işareti
- (Havacılık) aerodrome identification sign
- meydan tesisleri planı
- (Askeri) aerodrome layout
- meydan trafik bölgesi
- (Havacılık) aerodrome traffic zone
- meydan trafik paterni
- (Havacılık) aerodrome traffic circuit
- meydan trafik paterni usulleri
- (Askeri) aerodrome circling procedure
- meydan trafik çevirimi
- (Havacılık) aerodrome traffic circuit
- meydan turu
- (Havacılık) circle to runway
- meydan veren
- facient
- meydan vermek
- allow of
- meydan vermek
- admit of
- meydan vermek
- a) to give an opportunity b) to allow (sth) happen
- meydan vermek
- let
- meydan vermek
- 1. to give (someone) a chance (to do something): Onların kaçmasına meydan verme! Don't give them a chance to run away! 2. to allow (something to happen): O binanın yıktırılmasına meydan vermemeliyiz. We ought not to allow that building to be torn down
- meydan vermek
- admit
- meydan vermemek
- to prevent, not to allow, to avert, to clamp down on sth
- meydan yaklaşma farı
- (Havacılık) aerodrome proximity light
- meydan ışıklandırması
- (Havacılık) aerodrome floodlight
- meydan ışıkları
- (Askeri) aerodrome lighting
- meydan okuma
- dare
- Meydan okumak
- (deyim) throw down the gauntlet
- meydan okuma
- challenge of
- meydan okuma
- the challenge
- meydan okuma
- show of defiance
- meydan okumak
- challange
- blöfe meydan okumak
- call smb.'s bluff
- helikopter çatı meydan
- (Havacılık) roof aerodrome
- hodri meydan
- Let me see if you can!
- hodri meydan
- {k} Come and try!/I dare you!
- hodri meydan demek
- to call one's bluff
- kuşkuya meydan vermek
- admit of doubt
- meydan okumak
- have a chip an one's shoulder
- meydan okumak
- fling down the glove
- meydan okumak
- throw down the glove
- meydan okumak
- fling down the gauntlet
- meydan okumak
- throw down the gage to smb
- sakıncalı bir duruma meydan vermek
- (Hukuk) to cause a disadvantage
- yolların kesiştiği meydan
- circus
- yıllara meydan okumak
- wear one's years well