Seninle gerçek hayatta buluşmak harikaydı.
- It was awesome to meet you in real life!
Tom Mary ile yeniden buluşmak için istekli.
- Tom is eager to meet Mary again.
Yolda onunla karşılaşmaktan kaçındı.
- He avoided meeting her on the way.
O sizinle karşılaşmak için hevesliydi.
- He was anxious to meet you.
Babamı karşılamak için havaalanına gittim.
- I went to the airport to meet my father.
Ne olursa olsun, seni karşılamak için istasyona geleceğim.
- Rain or shine, I will come to meet you at the station.
Herkes seninle tanışmak istiyor.Sen ünlüsün!
- Everyone wants to meet you. You're famous!
Bir gün gerçekten başka bir Esperantist ile tanışmak istiyorum.
- I really would like to meet another Esperantist some day...
Onunla görüşmek için oraya gittim.
- I went there to meet him.
Görüşmek istediğim Tom'dur.
- It's Tom I want to meet.
Sana rastlamak ne güzel. Ben bir karıncayiyenim.
- Pleased to meet you. I am an anteater.
Boston'a gelmemin nedeni, evlenmeyi umduğum kadına rastlamaktır.
- The reason I came to Boston is to meet the woman I hope to marry.
Atletizm yarışması yıllık bir etkinliktir.
- The athletic meet is an annual event.
Yarın atletik yarışmaya katılmamız gerekiyor.
- We are supposed to take part in the athletic meet tomorrow.
Tom geçimini yapmak için çabaladı.
- Tom struggled to make ends meet.
Yarın öğleden sonra ilk olarak personel toplantısı yapmak istiyorum, bu yüzden konferans salonunu ayırır mısın?
- I'd like to hold a staff meeting first thing tomorrow afternoon, so could you reserve the conference room?
Her durumda, atletik karşılaşma düzenlenecek.
- Rain or shine, the athletic meet will be held.
Beni istasyonda karşılamayı unutma.
- Do not forget to meet me at the station.
Toplantımız için uygun zaman bulabilir misin?
- Can you find suitable time for our meeting?
Japonya'da biriyle karşılaştığında başla selamlamak uygundur.
- In Japan, it is proper to bow when you meet someone.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- He promised to meet him at the coffee shop.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- He promised to meet her at the coffee shop.
Dünyanın pek çok yerinde, herkesin ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli yiyecek yoktur.
- In many parts of the world, there is not enough food to meet everyone's needs.
Biz şirketimizin atletizm karşılamasına katıldık.
- We participated in the athletic meet of our company.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet him at the coffee shop.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- He promised to meet her at the coffee shop.
O, atletizm karşılaşmasına katıldı.
- He took part in the athletic meeting.
Onunla karşılaşmadan önce, Pizzaro adamlarının ve silahlarının çoğunu kasaba yakınında sakladı.
- Before meeting him, Pizzaro hid many of his men and guns near the town.
OK, let's arrange a meet with Tyler and ask him.
And therewythall they spurred their horsys, and mette togydirs so harde that Sir Epynogrys smote downe Sir Dynadan.
Shall we meet at 8 p.m in our favorite chatroom?.
I met with them several times.
The right wing of the car met the column in the garage, leaving a dent.
The forest meets the sea along this part of the coast.
pleased to meet you.
Would you meet her?.
England and Holland will meet in the final.
... and everyone knows what happens when oxygen meets iron. ...
... meets on sort of live streams of 2:00 in the morning. ...