Tom bedeninde ortalama bir kemiğe sahip değil.
- Tom doesn't have a mean bone in his body.
Dancada gift kelimesi hem evli hem de zehir anlamına gelmektedir.
- The Danish word gift means both married and poison.
Bu günlerde, aslan payı genellikle en büyük pay anlamına gelmektedir; fakat çok geçmeden önce onun hepsi anlamına geliyordu.
- These days, the lion's share usually means the biggest share; but not so long ago, it meant all of it.
O, resimler vasıtasıyla fikrini açıkladı.
- She explained her idea by means of pictures.
Düşünceler kelimeler vasıtasıyla ifade edilirler.
- Thoughts are expressed by means of words.
Bir araba, bir bisiklet, bir uçak, bir tekne ve bir tren tümü ulaştırma araçlarıdır.
- A car, a bicycle, an airplane, a boat, and a train are all means of transportation.
Onların hepsinin bağımsız araçları vardır.
- All of them have independent means.
Bu, onların diğer insanlarla ortak bir şeyi olmadığı anlamına gelmez.
- This does not mean that they have nothing in common with other peoples.
Tom bedeninde ortalama bir kemiğe sahip değil.
- Tom doesn't have a mean bone in his body.
Siz insanlar gerçekten aşağılıksınız.
- You people are really mean.
Aşağılık kompleksi - tam olarak ne anlama geliyor?
- Inferiority complex - what exactly does that mean?
Bazı insanlar güzel ve bazıları adidirler.
- Some people are nice, and some are mean.
Bir kelime kullandığımda,Humpty Dumpty ifade etmek için tam benim seçtiğimi o ifade ediyor-ne daha fazla ne daha az dedi.
- When I use a word, Humpty Dumpty said, it means just what I choose it to mean - neither more nor less.
Tom okulda en huysuz çocuktur.
- Tom is the meanest kid in school.
Onlar kazandıklarından çok para harcıyorlar.
- They live beyond their means.
Tom kazandığından çok para harcıyor.
- Tom lives beyond his means.
Onların hepsinin bağımsız araçları vardır.
- All of them have independent means.
Taşımacılık araçlarımız yok.
- We have no means of transportation.
Ancak, sadece insan topluluğunun bir iletişim aracı olarak sözlü dili vardır.
- However, only the human community has verbal languages as a means of communication.
En kısa sürede işi durdurmak zorunda olduğunu bir SMS aracılığıyla bildirdim.
- I reported to him by means of an SMS that he had to stop his work as soon as possible.
Kendi imkanlarınla yaşamalısın.
- You should live within your means.
İmkanlarımın üstünde yaşıyorum.
- I live above my means.
O acımasız öğretmenin bugün bize zor bir test vereceğinden oldukça eminim.
- I'm pretty sure that that mean teacher will give us a hard test today.
Bazı kaçış vasıtaları bulmalıyız.
- We must devise some means of escape.
O, resimler vasıtasıyla fikrini açıkladı.
- She explained her idea by means of pictures.
Yüksek tasarruf oranı Japonya'nın güçlü ekonomik büyümesi için bir faktör olarak kabul edilmektedir.Çünkü o bol yatırım sermayesi kullanılabilirliği anlamına gelmektedir.
- A high savings rate is cited as one factor for Japan's strong economic growth because it means the availability of abundant investment capital.
Sen pinti bir kişisin.
- You're a mean person.
Tom gerçekten insanların olduğunu söylediği kadar pinti olamaz.
- Tom can't really be as mean as people say he is.
Sami dünyadaki en vahşi ve en zalim seri katillerden biridir.
- Sami is one of the meanest and most cruel serial killers in the world.
Sevgili çocuğum, burada kal, yoksa zalim kazlar seni ölümüne ısırır.
- My dear child, stay down here, otherwise the mean geese will bite you to death.
Onların hepsinin bağımsız araçları vardır.
- All of them have independent means.
Bir araba, bir bisiklet, bir uçak, bir tekne ve bir tren tümü ulaştırma araçlarıdır.
- A car, a bicycle, an airplane, a boat, and a train are all means of transportation.
Onun asla cesareti eksik değil.
- He is by no means wanting in courage.
Tom asla aptal değildir, O sadece tembeldir.
- Tom is by no means unintelligent. He is just lazy.
Tom olanaklarının ötesinde iyi yaşıyordu.
- Tom was living well beyond his means.
Ayda bir milyon yen kazanmak kesinlikle olanaksızdır.
- It's by no means impossible to earn one million yen a month.
Bu, onları bir ders kitabı için, bir uygulama için, bir araştırma projesi için, her şey için yeniden serbestçe kullanabileceğin anlamına gelir.
- This means you can reuse them freely for a textbook, for an application, for a research project, for anything!
Onunla, Boeing diğer sorunların da olabileceği, ama mürettabat işini doğru şekilde yaparsa bir kazadan kaçınılabileceği anlamına gelir.
- By that, Boeing means that there may also have been other problems, but that an accident could have been avoided if the crew had done their job correctly.
O bana göre çok cimridir.
- He is very mean to me.
Neden bana karşı bu kadar cimrisin?
- Why are you so mean to me?
Sorunun nasıl çözüleceği konusundaki fikrinizi duydum, ancak neyi kastettiğinizi örneklemenizi istemek zorunda kalacağım.
- I heard your idea on how to solve the problem, but I would have to ask you to exemplify what you mean.
Amnezi, hafıza kaybı anlamına gelir.
- Amnesia means loss of memory.
Bu işaret ne anlama geliyor?
- What does this mark mean?
Tom niyetinin kabalaşmak olmadığını söyledi.
- Tom said that he didn't mean to be rude.
Ona kaba davrandın mı?
- Were you mean to her?
' Felsefe ' bilgelik sevgisi anlamına gelen Yunanca bir kelimedir.
- 'Philosophy' is a Greek word that means the love of wisdom.
Bu tehlike geçti anlamına gelmez.
- This doesn't mean the danger has passed.
Tom Mary'nin çirkin olduğunu söylemek istemediğinde ısrar etti.
- Tom insisted that he didn't mean to say that Mary was ugly.
O, Nancy ile özel olarak konuşmanın bir yolunu buldu.
- He contrived a means of speaking to Nancy privately.
Onu ikna etmek için her yolu kullanmalıyız.
- We have to use every means to persuade him.
O, kesin ölüm demektir!
- That means sure death!
Futbol Tom için her şey demektir.
- Football means everything to Tom.
Gururu böylesine ahlaksız bir şey yapmasına izin vermezdi.
- His pride wouldn't allow him to do such a mean thing.
En kısa sürede işi durdurmak zorunda olduğunu bir SMS aracılığıyla bildirdim.
- I reported to him by means of an SMS that he had to stop his work as soon as possible.
Bu manidar olmak zorunda.
- This has got to mean something.
Ne pahasına olursa olsun, onu istediğini söyledin!
- You said you wanted it by any means!
Şüphesiz boğulan çocuğu kurtarmalıyım.
- I must save the drowning child by all means.
İngiliz dili şüphesiz en kolay ve aynı zamanda uluslararası iletişimin en etkili aracıdır.
- The English language is undoubtedly the easiest and at the same time the most efficient means of international communication.
My home life means a lot to me.
Man was not meant to question such things.
He's so mean. I've never seen him spend so much as five pounds on presents for his children.
In \frac{18}{27}=\frac23, the product of the means is 2\cdot27, and the product of the extremes is 18\cdot3. Both products are 54.
It was mean to steal the girl's piggy bank, but he just had to get uptown and he had no cash of his own.
I have declared in the causes what harm costiveness hath done in procuring this disease; if it be so noxious, the opposite must needs be good, or mean at least, as indeed it is .
Anone he meaned hym, and wolde have had hym home unto his ermytage.
Of these they have Base, Tenor, Countertenor, Meane, and Treble.
He hits a mean backhand.
Watch out for her, she's mean. I said good morning to her, and she punched me in the nose.
It must have been a mean typhoon that levelled this town.
It presents a sort of mean between speech and song, continually inclining towards the latter, never altogether leaving its hold on the former; it is speech, though always attuned speech, in passages of average interest and importance; it is song, though always distinct and articulate song, in passages demanding more fervid utterance.
The generalized power means include power means, certain Gini means, in particular the counter-harmonic means.
Some kind of writer. He didn't have to make a living; he had means.
... accounting that is his status that means a great number of fifty million people ...
... in another decade to an automobile. It means that areas that on photographs 30 years ago ...