Tom ve ben ruh arkadaşlarıyız.
- Tom and I are soul mates.
Tom ve arkadaşları alemlere akıp zil zurna sarhoş oldu.
- Tom and his mates went on a pub crawl and all ended up pretty drunk.
Yorgun görünüyorsun dostum. Bence senin yazmaya ara vermen gerekiyor.
- You look exhausted, mate. I think you need to take a break from writing.
Kokkinakis kız arkadaşını vurdu. Bunu sana söylediğim için üzgünüm dostum.
- Kokkinakis banged your girlfriend. Sorry to tell you that, mate.
Bu, telif hakkı ile korunan bir materyalin çevirisiydi, bu yüzden telif hakkı sahiplerinin türetilmiş çalışmaları kontrol etme hakkı olduğu için onu iptal ettim.
- This was a translation of copyrighted material, so I deleted it since copyright owners have the right to control derivative works.
Sizce ben çok materyalist miyim?
- Do you think I'm too materialistic?
Bu çorabın eşi nerede?
- Where is the mate to this sock?
Giyim eşyasının hangi malzemelerden yapıldığını merak ediyorum.
- I wonder what materials the garment is made of.
Bireysel özgürlüklere saygılı olmalıyız.
- We must respect individual liberty.
Bir takım yıldızındaki bireysel yıldızlar birbirlerine çok yakın görünebilir fakat aslında onlar uzayda büyük mesafelerle ayrılabilir ve birbirleriyle hiç gerçek bağlantısı yoktur.
- The individual stars in a constellation may appear to be very close to each other, but in fact they can be separated by huge distances in space and have no real connection to each other at all.
Tom öyle herifleden nefret eder.
- Tom hates guys like that.
Şu herifi tanımıyor musun?
- Don't you recognize that guy?
Ne Musevi, ne de musevi olmayan, ne köle ne de özgür vardır, ne erkek ne de dişi vardır, zira Mesih İsa'da hepiniz birsiniz.
- There is neither Jew nor Gentile, neither slave nor free, nor is there male and female, for you are all one in Christ Jesus.
Koko bir dişi gorildir.
- Koko is a female gorilla.
Gerçek dostluk paha biçilmezdir.
- True friendship is priceless.
Benim en iyi dostum bir kitaptır.
- My best friend is a book.
O hiç centilmen değil.
- He is not at all a gentleman.
Bir centilmen böyle bir şey yapmazdı.
- A gentleman wouldn't do such a thing.
O, Kanadalı bir kızla evlendi.
- He married a Canadian girl.
Dorenda gerçekten iyi bir kızdır, o kurabiyelerini benimle paylaşıyor.
- Dorenda really is a nice girl. She shares her cookies with me.
O, Amerikalı bir beyefendi değil mi?
- Isn't he an American gentleman?
Sir Harold kibar bir İngiliz beyefendisi.
- Sir Harold is a fine English gentleman.
Sadece Tom'la ortak oldum.
- I just made Tom partner.
Biz rakibiz, ortak değil.
- We're competitors, not partners.
Saçma bir gece kulübündeyim, ahbap!
- I'm in a fricking nightclub, dude!
Parti harikaydı ahbap.
- That party was great, Dude.
Bana yardım ettiğin için teşekkürler, ahbap.
- Thank you for helping me, pal.
Onu izlesen iyi olur, ahbap.
- You'd better watch it, buddy.
Lütfen onu diğer çocuklara uzat.
- Please pass it to the other kids.
Hiç çocukların var mı?
- Do you have any kids?
Bugün, bir sürü insan işsiz kalma konusunda endişeleniyor.
- Today, many people worry about losing their jobs.
İnsan gülebilen tek hayvandır.
- Man is the only animal that can laugh.
O kadın arkadaşlık istedi.
- He wanted female companionship.
Bu çalışmadaki hastalar, 30 erkek ve 25 kadından oluşmaktadır.
- The patients in this study consisted of 30 males and 25 females.
Odada kaç tane erkek çocuk var?
- How many boys are there in the room?
Michael bir erkek adıdır ama Michelle bir bayan adıdır.
- Michael is a man's name but Michelle is a lady's name.
Nehirde yüzen delikanlı kimdir?
- Who is the boy swimming in the river?
Karthik bir delikanlıdır.O iyi bir delikanlıdır.
- Karthik is a boy. He is a good boy.
Üniversite arkadaşım terör karşıtı.
- My university friend is against terror.
Beni seven bir arkadaşım var.
- I have a friend who loves me.
Oğlana gönderilen mektupta ilginç bir öykü vardı.
- There was an interesting story in the letter to the boy.
Küçük oğlan hayvanat bahçesinde.
- The little boy is at the zoo.
Odada kaç tane erkek çocuk var?
- How many boys are there in the room?
Tom ve arkadaşları sahilde oturdu ve erkek çocuklarının yüzmesini izledi.
- Tom and his friends sat on the beach and watched the boys swimming.
O benim eski içki arkadaşım.
- He's my old drinking buddy.
Arkadaşım dikkatsizce sürmez.
- Buddy doesn't drive carelessly.
Ne! Sen hâlâ o adamla birlikte misin? ve biz cevaplarız: Ne yapabilirim! Onu seviyorum!
- What! You're still with that guy? and we answer: What can I do! I LOVE him!
O araba satıcısı oldukça acayip bir adam.
- That car salesman was a pretty off the wall kind of guy.
Şirket birleşmeler ve diğer fırsatlar üzerinde çalışmak için 25 yeni ortak ekledi.
- The firm has added 25 new associates to work on mergers and other deals.
Dan, ortaklarına yalan söyledi.
- Dan lied to his associates.
Tom'un Avustralya'da bir kalem arkadaşı var.
- Tom has a pen pal in Australia.
Mektup arkadaşın olmak istiyorum.
- I would like to be your pen pal.
Üç küçük çocuğum var.
- I have three young kids.
Küçük çocukları kaçıran insanlar hakkında duymak kanımı kaynatıyor.
- Hearing about people kidnapping little children just makes my blood boil.
Neden kankam bir geri zekalı?
- Why is my buddy an idiot?
O, Amerikalı bir beyefendi değil mi?
- Isn't he an American gentleman?
O mükemmel bir beyefendi.
- He is a perfect gentleman.
O, güzel bir arkadaş gibi görünüyor.
- He seems to be a nice fellow.
O her zaman iş arkadaşlarından izole edilmiştir.
- He is always isolated from his fellow workers.
Büyük bir hata yaptın, kardeş.
- You made a big mistake, buddy.
Tom gibi insanlarla arkadaşlık etmem.
- I don't associate with people like Tom.
Japonların tanıdıklarına karşı çok cana yakın oldukları ve tanımadıklarına çok ilgisiz oldukları söyleniyor.
- It is said that the Japanese are very friendly to those that they know, and very indifferent to those they don't.
Onun birçok tanıdıklar ancak birkaç arkadaşı var.
- He has many acquaintances but few friends.
Bay Johnson dikkatsiz yönetimi nedeniyle kaybedilen para miktarı hakkında endişe ediyordu.
- Mr Johnson was concerned about the amount of money that was being lost because of careless management.
Sanal bellek çoklu görev çekirdekleri için geliştirilmiş bir bellek yönetim tekniğidir.
- Virtual memory is a memory management technique developed for multitasking kernels.
Dr. Hellebrandt bu mükemmel üniversitede yardımcı doçenttir.
- Dr. Hellebrandt is an associate professor in that excellent university.
Tom sadece bir iş ortağı.
- Tom is just a business associate.
O, benim iş ortağımdı.
- He was my business associate.
Biz politikacıları iki yüzlülük ile ilişkilendirmek eğilimindeyiz.
- We tend to associate politicians with hypocrisy.
Üç iştirakçi yeni bir şirket kuracak.
- The three associates will set up a new company.
Erkek arkadaşımın bir sürü bayan arkadaşı var.
- My boyfriend has a lot of female friends.
Çinli bayan arkadaşlarımın onları disipline sokmamdan hoşlandıklarını biliyorum.
- I know that my Chinese female friends enjoy my disciplining them.
Tom hâlâ tamamen eskisi kadar arkadaş canlısı.
- Tom is still just as friendly as he used to be.
Erkek arkadaşım akıllı, yakışıklı, ve cana yakındır.
- My boyfriend is smart, handsome, and friendly too.
Konuşacak yakın arkadaşları yok.
- He has no close friends to talk with.
Erkek arkadaşım akıllı, yakışıklı, ve cana yakındır.
- My boyfriend is smart, handsome, and friendly too.
Küçük kız güzel bir kadın oldu.
- The little girl grew into a beautiful woman.
Kız ince belli bir kadın haline geldi.
- The girl has grown into a slender woman.
Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
- Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
Daha genç çocuklarla uğraşmayın.
- Don't pick on younger kids.
Ben gençken, bir çocuğun sahip olabileceği en modern şey, bir transistör radyoydu.
- When I was young, the hippest thing a kid could own was a transistor radio.
Hiç kimse boş mideyle vatansever olamaz.
- No man can be a patriot on an empty stomach.
Midesi dolu olan bir insan kimsenin aç olduğunu düşünmez.
- A man with a full belly thinks no one is hungry.
El ile sürebilir misin?
- Can you drive manual?
Onlar karı kocaymış gibi davranıyorlar.
- They pretend to be man and wife.
Bu adam benim kocam değil.
- This man is not my husband.
Hiç kimse kaç kişi öldüğünden emin değildi.
- No one is sure how many people died.
Hiç kimse tam olarak kaç kişinin kendilerini hippi kabul ettiklerini bilmez.
- No one knows exactly how many people considered themselves hippies.
Neden odun kesmekten büyük zevk alan bu kadar çok insan olduğunu biliyorum. Bu aktivitede sonuçları hemen anında görürsünüz. -- Albert EINSTEIN
- I know why there are so many people who love chopping wood. In this activity one immediately sees the results. -- Albert EINSTEIN
Bu vakitten sonra adam ve karısı birlikte o kadar mutlu yaşadılar ki onları görmek bir zevkti.
- From this time the man and his wife lived so happily together that it was a pleasure to see them.
Bay Hawk nazik bir beyefendidir.
- Mr. Hawk is a kind gentleman.
Gerçek bir beyefendi bir bayanı bekletmemeli.
- A true gentleman must not keep a lady waiting.
Vay be, bu cümle de amma tantana kopardı.
- Boy, that sentence sure caused a kerfuffle.
Sami dostu olan itfaiyecilerle takılıyordu.
- Sami hanged out with his fellow fire fighters.
Şu adam doğruyu yanlıştan ayıramaz.
- That fellow can't tell right from wrong.
Tüm hatalarına rağmen, o iyi bir adam.
- For all his faults, he is a good fellow.
Sen bir beyefendi ve bir bilim adamısın.
- You're a gentleman and a scholar.
Adamı örnek bir beyefendi olarak tanımladı.
- He described the man as a model gentleman.
Priscilla Chan, Mark Zuckerberg'in sevgilisidir.
- Priscilla Chan is the girlfriend of Mark Zuckerberg.
Sevgilisi de oradaydı.
- His girlfriend was there, too.
Polis bir adamla sokakta konuştu.
- The policeman spoke to a man on the street.
Polis adamın peşinde.
- The police are after the man.
Asya'da Fransız dili genellikle romantizmle ilişkilendirilir.
- In Asia, French language is often associated with romantism.
Sık sık siyahı ölümle ilişkilendiririz.
- We often associate black with death.
Which of these phrases do you associate with the pictures?.
Tom o tip bir adam değildir.
- Tom isn't that type of guy.
Barın önünde çok sayıda acayip kılıklı tipler takılıyordu.
- Several guys were hanging around in front of the bar.
Tom tam olarak Mary'nin takılmak istediği adam türü.
- Tom is exactly the sort of guy Mary wants to hang out with.
Fransızca çalışıyor olmalıyım ama siz arkadaşlarla takılmak daha eğlenceli.
- I should be studying French, but it's more fun hanging out with you guys.
I found one of the socks I wanted to wear, but I couldn't find its mate.
The pieces of the puzzle mate perfectly.
See.
He looked like an innocent child, smiling, wide-eyed, his cheeks plump and rosy, defying the object of his insults to take offence. For they were insults, Guy was in no doubt about that. Leonora's brother was implying that his name was far too upper-class for its possessor.
An associate member of the club.
She associates with her coworkers on weekends.
An associate editor.
Don't boy me!.
I like the boy.''.
Dost thou call me fool, boy?.
Here, boys, heel; yes, Bobby, show the puppies how, good boy!.
Steve is a boy of 16.
That's my boy.
When the 'dipenda' (independence movement) in Belgian Congo turned violent, the white colonisators' often materially privileged black domestic boys were mistrusted and often abused as collaborators.
Boy, I wish I could go to Canada!.
Me and my boy grew up together in Southside.
Hey, buddy, I think you dropped this.
They have been buddies since they were in school.
drinking buddies.
Dude don't know what's good for him.
I’m not a friend of cheap wine.
You’d better watch it, friend.
To make a function be a friend to a class, the reserved word friend precedes the function prototype.
One of the most used features of MySpace is the practice that is nicknamed friending. If you friend someone, then that person is added to your MySpace friends list, and you are added to their friends list.
Lo sluggish Knight the victors happie pray: / So fortune friends the bold .
The car my grandfather gave me only got ten miles per gallon.
- The car my grandfather gave me only got ten miles to the gallon.
The car my grandfather gave me only got ten miles to the gallon.
- The car my grandfather gave me only got ten miles per gallon.
Latrobe had extensive dealings with Jefferson, the most prominent gentleman-architect in the United States.
I'm going to meet my girl over there.''.
Amanda is a girl of 16.
Your girl turned up on our doorstep.
Stop being such a girl and punch back.
I wonder what those guys are doing with that cat?.
Old mate dropped by and we watched the cricket for a bit.
We were sitting at the bar when old mate came and asked us for a cigarette.
I walked the length of the street.
- Cadde boyunca yürüdüm.
I like to wear my skirts knee length.
- Eteklerimi diz boyu giymeyi severim.
Tom and his brother are about the same height.
- Tom ve erkek kardeşi yaklaşık aynı boyda.
Tom and Jim are the same height.
- Tom ve Jim aynı boydalar.
Those tribes inhabit the desert all year round.
- O kabileler tüm yıl boyunca çölde yaşarlar.
The Gauls are close to the Germanic tribes.
- Galyalılar, Germen boylarına yakındır.
Tom comes from another dimension.
- Tom başka bir boyuttandır.
That adds a new dimension to our problem.
- O, sorunumuza yeni bir boyut kattı.
It is important to recognize the extent of one's ignorance.
- Birinin cehaletinin boyutunu bilmek önemlidir.
Layla's letters revealed the extent of her racism.
- Leyla'nın mektupları onun ırkçılığının boyutlarını ortaya çıkardı.
Tom was small in stature.
- Tom boy olarak küçüktü.
I am not a dwarf. I am of short stature.
- Ben cüce değilim. Kısa boyluyum.
I have a full-length mirror in my bedroom.
- Yatak odamda bir boy aynası var.
Tom stood in front of a full-length mirror, looking at himself.
- Tom kendisine bakarak bir boy aynasının önünde durdu.
A person's heart is approximately the same size as their fist.
- Bir insanın kalbi, yaklaşık olarak yumruğuyla aynı boyuttadır.
Do you have these shoes in my size?
- Bu ayakkabılardan benim boyutumda olanından sizde var mı?
Tom figured it would take him a full day to finish painting the garage.
- Tom garajı boyamayı bitirmenin onun bir gününü alacağını düşündü.
I wish I could figure out how to get my car painted without paying a lot of money.
- Keşke çok para ödemeden arabamı nasıl boyatacağımı bulabilsem.
Welsh is a very difficult language for me.
- Galce benim için çok zor bir dildir.
I like to speak Welsh.
- Galce konuşmayı seviyorum.
The daffodil is the national flower of Wales.
- Nergis, Galler'in milli çiçeğidir.
Welsh is an official language in Wales and Chubut.
- Galce, Galler ve Chubut'ta resmi bir dildir.
... it's understood to be a voucher program. His running mate ' ...
... You know, his running mate, Congressman Ryan, put forward a budget that reflects many of ...