Evliyim ve iki çocuğum var.
- I am married and have two children.
Bazı genç Japon halkı, bekar olmayı evli olmaya tercih ederler.
- Some young Japanese people prefer being single to being married.
Onun gibi biriyle evlenmekle aptallık yaptım.
- I was a fool for marrying someone like her.
Seninle evlenmek istiyorum.
- I intend to marry you.
Tom Mary ile evlenmek istemiyordu.
- Tom didn't want to marry Mary.
Tom sonunda Mary ile evlenmekten vazgeçti.
- Tom ended up marrying Mary after all.
Tom ve Mary'nin on üç yıllık mutlu bir evlilikleri var.
- Tom and Mary have been happily married for thirteen years.
Ben onun evlilik yaşamına hayal kırıklığına uğradım.
- I was disillusioned at his married life.
Onunla Haziran'da evleneceğim.
- I'm getting married to her in June.
Onlar Noel Yortusu'nda evlendiler.
- They married on Christmas Eve.
Onun için boşanma tek dezavantajla iyi bir buluş: ilk önce evlenmek zorundasın.
- For him, divorce is a good invention, with one sole disadvantage: you have to get married first.
Tom Mary'nin kesinlikle evlenmek istemediğini söylüyor.
- Tom says that Mary definitely doesn't want to be married.
18 yaşından küçükler evlenemez.
- People under 18 cannot marry.
Keşke benimle evlense.
- If only she would marry me.
Kızını bir doktorla evlendirmek istiyor.
- She wants to marry her daughter to a doctor.
Kızını benim gibi bir adamla evlendirmek ister misin?
- Would you want your daughter to marry a guy like me?
I have chequed him for it, and the young lion repents; marry, not in ashes and sackcloth, but in new silk and old sack.
The kyngdome of heven is lyke unto a certayne kinge, which maryed his sonne .
In some cultures, it is acceptable for an uncle to marry his niece.
His daughter was married some five years ago to a tailor's apprentice.
A justice of the peace will marry Jones and Smith.