They sell imported goods at the shop.
- Onlar dükkânda ithal mallar satıyorlar.
People had more money to spend on new goods.
- İnsanların yeni mallara harcamak için daha fazla parası vardı.
Salt was a rare and costly commodity in ancient times.
- Eski çağlarda tuz az bulunan ve maliyetli bir metaydı.
Should we send back the wrong merchandise?
- Yanlış malı geri göndermemiz gerekiyor mu?
What do stores do with unsold merchandise?
- Mağazalar satılmamış malla ne yapar.
He has over a million dollars in assets.
- Bir milyon doların üzerinde mal varlığı var.
Fadil saw Layla as an asset.
- Fadıl, Leyla'yı bir mal olarak gördü.
Happiness isn't merely having many possessions.
- Mutluluk sadece birçok mala sahip olmak değildir.
Better to give up possessions than to live in discontent with others.
- Başkaları ile hoşnutsuzluk içinde yaşamaktansa dünya malından vazgeçmek daha iyi.
Slaves were considered property.
- Köleler mal olarak kabul edildi.
He succeeded to his father's large property.
- O, babasının büyük mal varlığının varisi oldu.
Tom was holding a small box of stuff.
- Tom küçük bir malzeme kutusu tutuyordu.
He left part of his estate to his son Robert.
- Mal varlığınının bir kısmını oğlu Robert'a bıraktı.
I don't know how to manage that large estate.
- Öylesine büyük bir malikhâneyi nasıl idare edeceğimi bilmiyorum.
Import goods are subject to high taxes.
- İthalat malları yüksek vergilere tabidir.
These goods are free of duty.
- Bu mallar için gümrük vergisi yok.
Cost is a bigger issue.
- Maliyet daha büyük bir konudur.
These articles are all exempt from duty.
- Bu mallar gümrük vergisinden muaftır.
Paper, glass and plastic are recyclable materials.
- Kağıt, cam ve plastik geri dönüştürülebilir malzemelerdir.
Ten paper plates cost one dollar.
- On kağıt tabağın maliyeti bir dolar eder.
Tom put all of his assets in a blind trust.
- Tom tüm mal varlığını bir kayyuma devretti.
This financial audit also includes an evaluation of the company's assets.
- Bu mali denetim, aynı zamanda şirketin varlıklarının bir değerlendirmesini içerir.
Every salesman sings the praises of his wares.
- Her satıcı mallarından övgü ile bahseder.
He had to reduce the price of his wares.
- O mallarının fiyatını düşürmek zorunda kaldı.
Is that a public domain book?
- O kamu malı bir kitap mı?
Better to give up possessions than to live in discontent with others.
- Başkaları ile hoşnutsuzluk içinde yaşamaktansa dünya malından vazgeçmek daha iyi.
Happiness isn't merely having many possessions.
- Mutluluk sadece birçok mala sahip olmak değildir.
a grand mal seizure.