Siz arkadaşlar makyaj yaptınız mı?
- Did you guys make up?
O makyaj yaparken bir sürü ruj sürer.
- She puts on a lot of lipstick when applying make up.
İslam Danimarka'nın en büyük ikinci dini olup, onun 210.000 inananı toplumunun% 3.7'sini oluşturmaktadır.
- Islam is the second largest religion in Denmark, of which its 210,000 believers make up 3.7% of its society.
Hastanedeki kötü deneyimlerini telafi etmek için, Tom içmesi gerekenden biraz daha fazla içti.
- To make up for his unpleasant experiences in the hospital, Tom drank a little more than he should have.
Kayıp zamanı telafi etmek için daha sıkı çalışmalısın.
- You have to work harder to make up for lost time.
Biz onun kaybı telafi etmesi gerektiğini önerdik.
- We suggested that she should make up for the loss.
Kaybı telafi etmek zorundaydım.
- I had to make up for the loss.
O karar vermek için uzun bir zaman ayırdığından dolayı bir üne sahiptir.
- He has a reputation for taking a long time to make up his mind.
Tom hemen karar vermek zorunda değil.
- Tom doesn't have to make up his mind right now.
Tom bunun hakkında ne yapacağını bilmiyor.
- Tom doesn't know what to make of this.
Onunla ilgili ne yaptın?
- What did you make of that?
Sami kendi yatağını toplayabilir.
- Sami can make up his own bed.
Onlar toplam nüfusun yaklaşık yüzde 12,5'ğunu oluşturuyorlar.
- They make up about 12.5 percent of the total population.
Cuba took limited free market-oriented measures to alleviate severe shortages of food, consumer goods, and services to make up for the ending of Soviet subsidies.
Let's leave as soon I make up my face.
They fight a lot, but they always manage to make up.
He was a great storyteller and could make up a story on the spot.
I can make up a batch of stew in a few minutes, but it will take a two hours to cook.