Çince konuştuğumda içim rahat hissetmeye başlıyorum.
- I'm beginning to feel at ease when I speak in Chinese.
Onun tebessümü onu rahatlattı.
- His smile put her at ease.
O çapraz bulmacayı kolaylıkla çözdü.
- He did the crossword with ease.
O kolaylıkla yarışı kazandı.
- He won the race with ease.
O kolaylıkla yarışı kazandı.
- He won the race with ease.
Ben problemi kolaylıkla çözmene şaşırdım.
- I'm amazed by the ease with which you solve the problem.
Tom'un acısını dindirmek istiyorum.
- I'd like to ease Tom's pain.
Sadece ağrıyı dindirmek için bana bir şey ver.
- Just give me something to ease the pain.
Yeni ortamlarda huzursuz hissettim.
- He felt ill at ease in the new surroundings.
Onun huzursuz olduğunu hemen anladım.
- I saw at once that he was ill at ease.