Bu kumaştan yapılmış bir takım elbise istiyorum.
- I want a suit made of this material.
Lojban'ın geliştirilmesinde, dili ilk aşamasından beri tarafsız tutmak için çabalar tutarlı olarak yapılmıştır.
- In the development of Lojban, efforts were consistently made since the initial phase to keep the language culturally neutral.
Otomobiller fabrikalarda yapılır.
- Automobiles are made in factories.
Bira şişeleri camdan yapılır.
- Bottles of beer are made of glass.
Tereyağı sütten yapılır.
- Butter is made from milk.
O hepimiz için kahve yaptı.
- She made coffee for all of us.
Bu ürün Çin'de üretilmiştir.
- This product was made in China.
Tom ne yapmamızı istemediğini oldukça netleştirdi.
- Tom made it quite clear what he didn't want us to do.
O, eğitim yapmak için Amerika'ya gitmeye karar verdi.
- She has made up her mind to go to America to study.
Hatalar yapmak her zaman yanlış değildir.
- To make mistakes is not always wrong.
Ben bu küçük odayla ilgili en iyisini yapmak zorundayım.
- I have to make the best of that small room.
Birçok insan bu hikayenin düzmece olduğuna inanmak istemiyordu.
- Many people did not want to believe that this story was made up.
Tom'un düşüncesi uyduruk.
- Tom's mind is made up.
Komite on üyeden oluşmaktadır.
- The committee is made up of ten members.
Amerika 50 eyaletten oluşmaktadır.
- The United States is made up of 50 states.
Bu kumaştan yapılmış bir takım elbise istiyorum.
- I want a suit made of this material.
Bira şişeleri camdan yapılır.
- Beer bottles are made of glass.
Bir molekül atomlardan yapılmıştır.
- A molecule is made up of atoms.
Bu tabure, deri ve tahtadan yapılmıştır.
- This stool is made up of leather and wood.
O, konser için annesi tarafından yapılan mavi bir elbise giydi.
- She wore a blue dress made by her mother for the concert.
Başkan tarafından yapılan konuşma taraftarlarını mutlu etti.
- The speech made by the president yesterday delighted his supporters.
Kâr elde etmek için mücadele eden komisyoncular her zaman kitabına göre oynamıyorlar.
- Brokers struggling to make a profit don't always play by the book.
Fiyatlar düştüğünde hâlâ kâr elde etmek mümkündür.
- It is still possible to make a profit when prices are falling.
Nasıl şekerleme yapılacağını bilir.
- She knows how to make candy.
Nasıl bir radyo yapılacağını bilir.
- He knows how to make a radio.
Ben bir fark yaratmak istiyorum.
- I want to make a difference.
O bir fark yaratmak zorunda.
- That's got to make a difference.
O, yüz çeşitten fazla ekmek yapmasını bilir.
- She knows how to make more than a hundred types of bread.
Tom işini nasıl daha başarılı yapacağına dair çeşitli fikirler ileri sürdü.
- Tom came up with various ideas on how to make his business more successful.
Sanırım Tom'un ev yapımı kurabiyeleri Mary'nin yaptıklarından daha iyi.
- I think Tom's homemade cookies are better than the ones Mary makes.
Tom bir maket yapımcısıdır.
- Tom is a model maker.
Nasıl çalıştığını anlamak için ayrı şeyler almayı isterim.
- I like to take things apart to see what makes them tick.
Bazen iyice anlamak için hata yapmalısın.
- Sometimes you should sometimes make a mistake to be properly understood.
Akşam yemeği hazırlamak zorunda mısın?
- Do you have to make dinner?
Tom az önce son fincan kahveyi içti. Ona bir demlik daha hazırlamak zorunda kalacağız.
- Tom just drank the last cup of coffee. We'll have to make another pot.
Kasımda yağ üretimi için zeytinler hasat edilir.
- In November, olives are harvested from the trees to make oil.
İşleri düzeltmek için yalnızca birkaç güne daha ihtiyacım var.
- I only need another few days to make things right.
Kötü bir anlaşmayı elden geldiği kadar düzeltmek zorundaydık.
- We had to make the best of a bad deal.
Doğum gününde dilek tutmak bir Amerikan geleneğidir.
- It's an American tradition to make a wish on your birthday.
Bilgisayarımı güvende tutmak için gerekeni yapıyorum.
- I make sure to keep my computer secure.
Japon marka bir saatim var. Çok dakiktir.
- I have a watch of Japanese make, which keeps very good time.
Araban hangi markadır? O bir Forddur.
- What make is your car? It is a Ford.
Ben bu kararı kolay bir biçimde vermedim.
- I didn't make this decision lightly.
İngilizce konuşurken hata yapmaktan korkmayın.
- Don't be afraid to make mistakes when speaking English.
Öğretmen kızgın, bu nedenle lütfen sınıfta gürültü yapmayın!
- The teacher is angry, so please do not make noise in the classroom!
Yapı, çelik iskelet üzerine betondan yapılacaktır.
- The building will be made of concrete on a steel framework.
Geleceğin gökdelenleri ahşaptan yapılacaktır.
- The skyscrapers of the future will be made of wood.
Haksız kazançlar kısa ömürlüdür.Gerçek para yapmanın tek yolu her kuruşu kazanmaktır.
- Ill-gotten gains are short-lived. The only way to make real money is to earn every penny.
Biz hiç kimsenin kendi kısa vadeli kazançları için Amerikan halkından yararlanmadıklarından emin olacağız.
- We're gonna make sure that no one is taking advantage of the American people for their own short-term gain.
O iyi bir yaşam sağlamaktadır.
- She makes a good living.
Tom iyi bir yaşam sağlamaktadır.
- Tom makes a good living.
Bu akşam için rezervasyon yaptırmak istiyorum.
- I'd like to make a reservation for tonight.
Bir rezervasyon yaptırmak istiyorum.
- I'd like to make a reservation.
Verimli bir FBI ajanı görevlerini yürütme hakkında bir şey söylemiyor.
- An efficient FBI agent does not make any bones about carrying out his duties.
Amerika Birleşik Devletleri'nde, elektriğimizin % 39'unu kömür sağlar.
- In the United States, coal makes 39% of our electricity.
Bu elektrikli süpürge çok gürültü yapıyor.
- This vacuum cleaner makes a lot of noise.
Ülke, dış ticaret açığını telafi etmek için çok çabalıyor.
- The country is trying hard to make up for her trade deficit.
Hastanedeki kötü deneyimlerini telafi etmek için, Tom içmesi gerekenden biraz daha fazla içti.
- To make up for his unpleasant experiences in the hospital, Tom drank a little more than he should have.
John already had two pair, aces and threes; he had a made hand.
Courtnall has it made in the shade now, big money, owns restaurants and a spiffy log cabin on a cliff over the crashing ocean.
I had no money, but if I could only find workable country, I might stock it with borrowed capital, and consider myself a made man.
I was made-up when the local team won.
He have me a made-up story of the events.
The clown was made-up hours before the show.
The front page was made-up but had to be changed at the last minute.
I made over twenty miles that day, for I was now hardened to fatigue and accustomed to long hikes, having spent considerable time hunting and exploring in the immediate vicinity of camp.
To make like a deer caught in the headlights.
His past mistakes don’t make him a bad person.
What make of car do you drive?.
She married into wealth. She has it made.
This makes the third infraction.
The camera was of German make.
David Sinclair: (walking) Almost at Seventh; I should have a visual any second now. (rounds a corner, almost collides into Kaleed Asan) Damn, that was close.Don Eppes: David, he make you?David Sinclair: No, I don't think so.
Th'Elfe therewith astownd, / Vpstarted lightly from his looser make, / And his vnready weapons gan in hand to take.
I was made to feel like a criminal.
We should make Cincinnati by 7 tonight.
Scotch will make you a man.
We’ll make a man out of him yet.
Henry Hill: Paulie's gonna make you?.
The ship could make 20 knots an hour in calm seas.
... review, it was made legal to unlock phones and tablets, iPhones and tablets, and also ...
... the map had made everything simpler and a ...