müzi̇k teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- müzik
- music
When Justin Bieber started his music career, he was fourteen years old.
- Justin Bieber müzik kariyerine başladığında on dört yaşındaydı.
What kind of music do you like?
- Ne tür müzik seversin?
- müzik
- music; musical
- müzik kutusu
- jukebox
Tom and Mary are sitting at a table over near the jukebox.
- Tom ve Mary Paralı müzik kutusunun yanında bir masada oturuyorlar.
Tom is sitting next to the jukebox.
- Tom, müzik kutusunun yanında oturuyor.
- müzik albümü
- music album
- müzik aletleri
- musical instruments
- müzik aletlerini havalı biçimde çalmak
- plunk out
- müzik dinlentisi
- Concert, musical performance
- müzik ezgilerinin uygulanışı
- The application of music melody
- müzik kulağı
- listening ear
- müzik market
- music store
- müzik seti
- stereo
I got a new stereo at that store.
- O dükkânda yeni bir müzik seti aldım.
He could not buy the stereo set at such a price.
- Böyle bir fiyata müzik seti satın alamazsın.
- müzik sever
- music lovers
- müzik topluluğu
- bands
- müzik yapma
- making music
- müzik yapmak
- Make music
- müzik yapmak
- making music
- Müzik Gereçleri Sayısal Arabirimi
- Musical Instruments Digital Interface
- müzik aleti gösterir misiniz
- Would you show me some musical instruments
- müzik biterken armonik zincirlemeler bütünü
- caesura
- müzik hocası
- music master
- müzik konservesi
- slang (phonograph) record, wax
- müzik kulağı olmayan
- tone-deaf
- müzik kutusu
- record machine
- müzik kutusu
- music box
Much to my delight, Mary brought me a music box from Boston as a gift.
- Benim için büyük zevk, Mary bana Boston'dan bir hediye olarak bir müzik kutusu getirdi.
My aunt asked me to buy her a music box from Italy.
- Halam benim ona İtalya'dan bir müzik kutusu almamı istedi.
- müzik mağazası
- music store
- müzik parçası
- number
- müzik salonu
- music-hall
- müzik seti
- music centre
- müzik seti
- music set
- müzik ustası
- music master
- müzik ve sahne sanatları ödülü
- Grammy
- müzik çalmak
- playing music
- müzik
- chime
- hareketli müzik
- (Muzik) upbeat music
- müzik
- epicure
- sanat ve müzik
- (Sanat) art and music
- sufi müzik
- sufi music
- telli müzik aleti
- (Muzik) string instrument
- yedi sesli müzik parçası
- (Muzik) septet
- örnek müzik
- (Bilgisayar) sample music
- müzik
- track
- özgün müzik
- original music, protest music
- alafranga müzik
- European music
- alaturka müzik traditional Turkish music
- (as opposed to Turkish music composed according to Western musical concepts)
- arabesk müzik
- a kind of contemporary Turkish music containing elements derived from Arabian music
- barok müzik
- baroque music
- belirli biçimi olmayan kısa müzik parçası
- bagatelle
- bir tür rock müzik
- heavy metal
- boru ile çalınan müzik
- clarion
- caz müzik türü
- bebop
- ciddi müzik
- serious music
- country müzik
- country music
Tom is a country music legend.
- Tom bir country müzik efsanesidir.
Generally I don't like country music.
- Genellikle country müzikten hoşlanmam.
- dini müzik
- religious song
- dini müzik
- religious music
She listens to religious music.
- O, dini müzik dinler.
- dini vokal müzik
- sacred vocal music
- elektronik müzik
- electronic music
- elektronik müzik
- electronic music, synthetic music
- enstrümantal müzik
- instrumental music
- enstrümental müzik
- instrumental music
- etnik müzik araştırmacısı
- ethnomusicologist
- fantezi müzik
- extravaganza
- hafif müzik
- light music
- hangi müzik çalıyorlar
- What type of music do they play
- hopârlörden gelen müzik sesi
- piped music
- kantri müzik
- country music
Tom was a jazz guitarist before he started playing country music.
- Tom kantri müzik yapmaya başlamadan önce bir caz gitaristiydi.
- kasete kayıtlı müzik
- tinned music
- klasik müzik
- classical music
- kutsal müzik yapıtı
- oratorio
- müzik
- partita
- müzik
- muzak
- paralı müzik kutusu
- record machine
- paralı müzik kutusu
- jukebox
Tom and Mary are sitting at a table over near the jukebox.
- Tom ve Mary Paralı müzik kutusunun yanında bir masada oturuyorlar.
- polifonik müzik
- (Muzik) polyphonic music
- pop müzik
- popular music
- pop müzik
- pop music, pop, popular music
- pop müzik
- pop
I feel I'm growing out of pop music.
- Kendimi pop müzikten vazgeçmiş gibi hissediyorum.
I'd like to listen to pop music.
- Pop müzik dinlemek istiyorum.
- pop müzik grubu
- pop group
- popüler müzik
- popular music
Tom is quite knowledgeable about modern popular music.
- Tom modern popüler müzik hakkında oldukça bilgili.
As is often the case with educated people, he likes classical music better than popular music.
- Genellikle eğitimli insanlarda olduğu gibi o klasik müziği popüler müzikten daha çok seviyor.
- popüler müzik listesi
- chart
- profesyonel müzik kariyeri
- professional music career
- rock and roll tarzı müzik
- (Muzik) rock and roll
- sekiz kişinin yaptığı müzik
- octette
- sekiz kişinin yaptığı müzik
- octet
- senfonik müzik
- symphonic music
- serbest tarzda müzik
- extravaganza
- sokakta müzik yapmak
- busk
- soul müzik
- soul music
- televizyon ve müzik
- (Basın) television and music
- teyp veya müzik seti
- (Eğitim) tape player or music set
- ulusal müzik
- national music
- vokal müzik
- vocal music
- yaylı sazlarla çalınan müzik
- stringed music
- çalması marifet isteyen müzik parçası
- bravura
- üniversite müzik grubu
- university band