We have that in common.
- Buna müştereken sahibiz.
Tom and Mary have something surprising in common.
- Tom ve Mary'nin müştereken şaşırtıcı bir şeyi var.
I've asked you here to discuss a mutual problem.
- Müşterek bir sorunu tartışmak için seni buraya çağırdım.
Tom and Mary have something surprising in common.
- Tom ve Mary'nin müştereken şaşırtıcı bir şeyi var.
Mathematicians have this in common with the French: whatever you're trying to say to them, they take it and translate it in their own way and turn it around into something completely different.
- Matematikçiler buna Fransızlarla müştereken sahiptir: onlara her ne söylemeye çalışıyorsan, onlar onu alır ve onu kendi tarzlarıyla çevirir ve onu tamamen farklı bir şeye çevirirler.