Her ikisi de dışarıya bakmak için pencereye gitti.
- Both of them went to the window to look outside.
Teşhir vitrine bakmaktan vazgeçti.
- She stopped looking at the show window.
Diğerlerini görünüşleriyle yargılamamalısın.
- You shouldn't judge others on how they look.
Tom görünüş biçimini çok önemsiyor.
- Tom cares a lot about the way he looks.
Bu resme her bakışımda, babamı hatırlarım.
- Every time I look at this picture, I think of my father.
Yüzünde dalgın bir bakışı vardı.
- She has an absent look on her face.
O kendini daha uzun göstermek için yüksek topuklu ayakkabılar giyiyor.
- She wears high heels to make herself look taller.
Arkadaşım 18'indeymiş gibi göstermek için kimliğinde oynama yaptı.
- My friend doctored his ID to make it look like he was 18.
Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
- Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
Teşhir vitrine bakmaktan vazgeçti.
- She stopped looking at the show window.
Ben bir daire aramakla meşgulüm.
- I'm busy looking for an apartment.
Mary Tom gibi bir adam aramaktadır.
- Mary has been looking for a guy like Tom.
Tom beklemekten bıkmış gibi görünüyor.
- Tom looks like he's tired of waiting.
Gözetlemede muhtemelen büyük bir hata olduğunu zannediyorum.
- I think that it likely that there was a major fault in the lookout.
Yenisiyle karşılaştırıldığında benim arabam külüstür gözüküyor.
- My car looks shabby in comparison with his new one.
O beni her ne zaman görse bana edepsiz bir görüntü verir.
- She gives me a nasty look every time she sees me.
Bir insanı görüntüsüyle yargılama.
- Don't judge a man by the way he looks.
Kim genç ve seksi görünmek istemez ki?
- Who doesn't want to look young and sexy?
Daha olgun görünmek için sakal uzattı.
- He grew a beard to look more mature.
Karlarla örtülü şu dağa bak.
- Look at that mountain which is covered with snow.
O bana baktı ve gülümsedi.
- She looked at me and smiled.
Tom'a dikkat etmek zorunda kalacaksın.
- You'll have to look out for Tom.
Tom'un çıkarlarına dikkat etmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
O seni görmek için sabırsızlanıyor.
- He is looking forward to seeing you.
Ben kısa sürede sizi tekrar görmek için sabırsızlanıyorum.
- I'm looking forward to seeing you again soon.
Etrafıma biraz daha bakınmayı düşünüyorum.
- I think I'll look around a little more.
O güzel küçük kıza bakın.
- Look at that pretty little girl.
Whenever I'm upset, I look to Mary to cheer me up.
If looks could kill.
It looks as if it’s going to rain soon.
Let’s have a look under the hood of the car.
Look to it yourself, father, answered Telemachus, for they say you are the wisest counsellor in the world, and that there is no other mortal man who can compare with you. .
Don’t look in the closet.
I look to each hour for my lover’s arrival.
That painting looks nice.
The hotel looks over the valleys of the HinduKush.
How come none of my babysitters ever looked like you?
- Why didn't any of my babysitters ever look like you?
Why didn't any of my babysitters ever look like you?
- How come none of my babysitters ever looked like you?
... SUNDAR PICHAI: Look, to me and to a lot of us, this is what ...
... LOOK, TO SHOW YOU THAT I'M NOTALLBAD, ...