Teşhir vitrine bakmaktan vazgeçti.
- She stopped looking at the show window.
İngilizce bir kitap okurken bilmediğin her kelimeye sözlükten bakmak pek harika bir fikir değil.
- When you're reading an English book, it isn't a great idea to look up every word you don't know.
Tom görünüş biçimini çok önemsiyor.
- Tom cares a lot about the way he looks.
Bakım onun görünüşünü on yaş büyük yaptı.
- Care has made her look ten years older.
Soruna farklı bir bakış açısından bakalım.
- Let's look at the problem from a different point of view.
Bu resme her bakışımda, babamı hatırlarım.
- Every time I look at this picture, I think of my father.
O kendini daha uzun göstermek için yüksek topuklu ayakkabılar giyiyor.
- She wears high heels to make herself look taller.
Arkadaşım 18'indeymiş gibi göstermek için kimliğinde oynama yaptı.
- My friend doctored his ID to make it look like he was 18.
Onun yokluğunda bebeğine bakmamı rica etti.
- She asked me to look after her baby in her absence.
Nereye gittiğimizi bilmek için bazen geriye bakmalıyız.
- Sometimes we need to look back to know where we are going to.
Mary Tom gibi bir adam aramaktadır.
- Mary has been looking for a guy like Tom.
Serseri grupları yiyecek aramak için mağazalara zorla girdi.
- Mobs broke into stores looking for food.
Tom beklemekten bıkmış gibi görünüyor.
- Tom looks like he's tired of waiting.
Yağmur yağacak gibi gözüküyor.
- It looks like it's going to rain.
Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.
- Mother looked at me with tears in her eyes.
Bir insanı görüntüsüyle yargılama.
- Don't judge a man by the way he looks.
O beni her ne zaman görse bana edepsiz bir görüntü verir.
- She gives me a nasty look every time she sees me.
Tom aptal görünmek istemiyor.
- Tom doesn't want to look foolish.
Erkekler erkeksi görünmek isterler.
- Men like to look masculine.
O bana baktı ve gülümsedi.
- She looked at me and smiled.
O birçok geceyi yıldızlara bakarak geçirdi.
- Many nights did he spend, looking up at the stars.
Tom'a dikkat etmek zorunda kalacaksın.
- You'll have to look out for Tom.
Tom'un çıkarlarına dikkat etmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
Ben seni bir gelinlik içinde görmek için sabırsızlanıyorum.
- I'm looking forward to seeing you in a wedding dress.
O seni görmek için sabırsızlanıyor.
- He is looking forward to seeing you.
Kafasını erkeğin omuzuna koymuş olan kız şaşkın şaşkın etrafına bakındı.
- The girl, who had her head on the boy's shoulder, looked around in surprise.
O güzel küçük kıza bakın.
- Look at that pretty little girl.
If looks could kill.
It looks as if it’s going to rain soon.
Let’s have a look under the hood of the car.
Look to it yourself, father, answered Telemachus, for they say you are the wisest counsellor in the world, and that there is no other mortal man who can compare with you. .
Don’t look in the closet.
I look to each hour for my lover’s arrival.
That painting looks nice.
The hotel looks over the valleys of the HinduKush.
How come none of my babysitters ever looked like you?
- Why didn't any of my babysitters ever look like you?
Why didn't any of my babysitters ever look like you?
- How come none of my babysitters ever looked like you?