Teşhir vitrine bakmaktan vazgeçti.
- She stopped looking at the show window.
İngilizce bir kitap okurken bilmediğin her kelimeye sözlükten bakmak pek harika bir fikir değil.
- When you're reading an English book, it isn't a great idea to look up every word you don't know.
Bakım onun görünüşünü on yaş büyük yaptı.
- Care has made her look ten years older.
Görünüşünden memnun musun?
- Are you happy with how you look?
Bu resme her bakışımda, babamı hatırlarım.
- Every time I look at this picture, I think of my father.
Soruna farklı bir bakış açısından bakalım.
- Let's look at the problem from a different point of view.
Arkadaşım 18'indeymiş gibi göstermek için kimliğinde oynama yaptı.
- My friend doctored his ID to make it look like he was 18.
O kendini daha uzun göstermek için yüksek topuklu ayakkabılar giyiyor.
- She wears high heels to make herself look taller.
Meg bile bana bakmadı.
- Meg didn't even look at me.
Onun yokluğunda bebeğine bakmamı rica etti.
- She asked me to look after her baby in her absence.
Tom iş aramak için Boston'a geldi.
- Tom came to Boston looking for work.
Ben bir daire aramakla meşgulüm.
- I'm busy looking for an apartment.
Tom beklemekten bıkmış gibi görünüyor.
- Tom looks like he's tired of waiting.
Gözetlemede muhtemelen büyük bir hata olduğunu zannediyorum.
- I think that it likely that there was a major fault in the lookout.
Yağmur yağacak gibi gözüküyor.
- It looks like it's going to rain.
O sadece Çizmeli Kedi görüntüsünü kullanmak zorunda kaldı. Ben onun sadık uşağıydım.
- She just had to use her Puss-In-Boots look and I was her devoted servant.
Tom Mary'nin yüzündeki görüntüye bakarak onun çok heyecanlı olduğunu söyleyebiliyordu.
- Tom could tell by the look on Mary's face that she was very excited.
Erkekler erkeksi görünmek isterler.
- Men like to look masculine.
O daha genç görünmek istiyor.
- She wants to look younger.
O bana baktı ve gülümsedi.
- She looked at me and smiled.
O bana baktı ve gülümsedi.
- He looked at me and smiled.
Tom'un çıkarlarına dikkat etmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
Tom'a dikkat etmek zorunda kalacaksın.
- You'll have to look out for Tom.
Seni görmek için can atıyorum.
- I'm looking forward to seeing you.
O seni görmek için sabırsızlanıyor.
- He is looking forward to seeing you.
Kafasını erkeğin omuzuna koymuş olan kız şaşkın şaşkın etrafına bakındı.
- The girl, who had her head on the boy's shoulder, looked around in surprise.
O güzel küçük kıza bakın.
- Look at that pretty little girl.
If looks could kill.
It looks as if it’s going to rain soon.
Let’s have a look under the hood of the car.
Look to it yourself, father, answered Telemachus, for they say you are the wisest counsellor in the world, and that there is no other mortal man who can compare with you. .
Don’t look in the closet.
I look to each hour for my lover’s arrival.
That painting looks nice.
The hotel looks over the valleys of the HinduKush.
Why didn't any of my babysitters ever look like you?
- How come none of my babysitters ever looked like you?
How come none of my babysitters ever looked like you?
- Why didn't any of my babysitters ever look like you?
... and then you go and you just look ...
... And one of the most important ones is we look at the page ...