O, tatil sırasında canlı.
- He is lively during recess.
İnsanlar işlerini sunarken daha canlı olması gerekir.
- People need to be more lively when presenting their work.
O, hayat dolu bir genç adam.
- He is a lively young man.
O hayat dolu bir kız.
- She is a lively girl.
Dün gece hareketli bir partimiz vardı.
- We had a lively party last night.
Bugünkü parti gerçekten hareketliydi, değil mi?
- Today's party was really lively, wasn't it?
Benim grubum her zaman enerjik.
- My group is always lively.
Sakin bir ülkede yaşamak istiyorum.
- I would like to live in the quiet country.
Yaşamak için yemelisin.Yemek için yaşamamalısın.
- You must eat to live. You must not live to eat.
Mars yaşayabileceğimiz geleceği parlak bir yer.
- Mars is a promising place where we may be able to live.
Çılgınlık yapmadan yaşayan insan düşündüğü kadar akıllı değildir.
- Who lives without folly is not so wise as he thinks.
Kyoto'da yaşayan bir amcam var.
- I have an uncle who lives in Kyoto.
Lütfen bana nerede yaşayacağını söyle.
- Please tell me where you will live.
Bu evde hiç kimse yaşamıyor.
- Nobody lives in this house.
Kazadan kısa bir süre sonra orada canlı bir hayvan buldular.
- Soon after the accident they found a live animal there.
Kazada çok sayıda canlı kayboldu.
- Many lives were lost in the accident.
Dün gece hareketli bir partimiz vardı.
- We had a lively party last night.
Bugünkü parti gerçekten hareketliydi, değil mi?
- Today's party was really lively, wasn't it?
Sarhoş bir TV sunucusu, canlı yayın esnasında istifra etti.
- A drunk TV presenter vomited during a live broadcast.
Futbol maçı öğleden sonra saat beş'te canlı yayınlanacak.
- The soccer game will be transmitted live at five p.m.
Dan radyoda canlı çaldı.
- Dan played live on the radio.
Oturmak için bir yer arıyorum.
- I'm looking for a place to live.
Oturmak için Green Gables'a gelmenize son derece sevindim.
- I'm awfully glad you've come to live at Green Gables.
Tom geçinmek için güçlükle yeterince kazanıyor.
- Tom just barely earns enough to live on.
Artık kıt kanaat geçinmek zorunda olmayacakları zamanı dört gözle bekliyorlardı.
- They looked forward to a time when they would no longer have to live from hand to mouth.
Bizim evin önceki sahipleri Liverpool'a taşındı.
- The previous owners of our house moved to Liverpool.
Onlar Liverpool'lu idi.
- They were from Liverpool.
Tom ve Mary yaşamlarının geri kalanını birlikte geçirmek istediler.
- Tom and Mary wanted to spend the rest of their lives together.
O hayat dolu bir kız.
- She is a lively girl.
O, hayat dolu bir genç adam.
- He is a lively young man.
the Painter Protogenes having perfected the image of a wearie and panting dog, but being unable, as he desired, lively to represent the drivel or slaver of his mouth, vexed against his owne worke, took his spunge, and moist as it was with divers colours, threw it at the picture .
He lives in LA, but he's staying here over the summer.
Use caution when working near live wires.
He'll be appearing live at the auditorium.
The post office will not ship live animals.
The concert was broadcast live by radio.
The station presented a live news program every evening.
I can't live in a world without you.
This night club has a live band on weekends.
Her memory lives in that song.
to live an idle or a useful life.
The air force practices dropping live bombs on the uninhabited island.
Tommy's blind was live, so he was given the option to raise.