Onun yüzünü loş bir ışıkta gördüm.
- I saw his face in the dim light.
Güneş bizi ışık ve ısı verir.
- The sun gives us light and heat.
Henüz sabahın beşiydi ama yine de aydınlıktı.
- It's just five in the morning, but nevertheless it is light out.
Dışarısı hâlâ aydınlık.
- It is still light outside.
Genellikle hafif bir kahvaltı yaparım.
- I usually have a light breakfast.
Onu hafife almasan iyi olur.
- You'd better not make light of him.
Dün gece yatakta kitap okurken, ışık açıkken uykuya dalmışım.
- While I was reading in bed last night, I fell asleep with the light on.
Güneş bizi ışık ve ısı verir.
- The sun gives us light and heat.
Gözümde nursun ...ve başımda tacın.
- You're the light of my eyes ... and crown of my head.
Sahne her iki taraftan aydınlatılmıştı.
- The stage was lit from both sides.
Caddeler parlak bir biçimde aydınlatılmış.
- The streets are brightly lit.
İyi olması için pâte brisée ince ve dilimler hâlinde olmalıdır.
- To be good, pâte brisée should be light and flaky.
Yeni dizüstü bilgisayarım eskisinden daha ince ve daha hafif.
- My new laptop is thinner and lighter than my old one.
Bir mum yakmak karanlığı lanetlemekten daha iyidir.
- It is better to light a candle than to curse the darkness.
O resmi daha iyi görmek için, biraz yaklaşmak istiyorum.
- In order to see that picture better, I want to get a little closer.
Ben biraz daha erken çıksaydım, son treni yakalardım.
- If I had left a little earlier, I would have caught the last train.
Çiti Tom'a açık yeşile boyattık.
- We had Tom paint the fence light green.
Daha açık bir renk tercih ederim.
- I prefer a lighter color.
Tom lamba anahtarını açtı.
- Tom clicked the light switch on.
Tom yemek odası lambasını açtı.
- Tom flipped on the dining room light.
Doğru kelime ve doğruya yakın kelime arasındaki fark şimşek ve ateş böceği arasındaki farktır.
- The difference between the right word and almost the right word is the difference between lightning and the lightning bug.
Sigaran ve ateşin var mı?
- Have you got a cigarette and a light?
Yükü hafifletmek zorundayız.
- We have to lighten the load.
Tom Mary'yi yanağından hafifçe öptü.
- Tom kissed Mary lightly on the cheek.
Tom Mary'yi dudaklarından hafifçe öptü.
- Tom kissed Mary lightly on the lips.
Bu ayakkabılar ışıklı.
- These shoes have lights in them.
Işık dalgaları uzayda ve farklı türde malzemelerde yolculuk ederler.
- Light waves travel through space and various kinds of materials.
Bir yıldırımla bir şimşek arasındaki fark nedir?
- What is the difference between a lightning bolt and a lightning flash?
Genellikle az eşya ile seyahat etmeye çalışırım.
- I usually try to travel light.
Tom boş odaya girdi ve hemen küllükte yanan bir sigara fark etti.
- Tom entered the empty room and immediately noticed a lit cigarette in the ashtray.
Tom sağ elinde yanan bir mum tutuyor.
- Tom is holding a lit candle in his right hand.
Tom birkaç büyük bardak şarap içti ve biraz sarhoş oldu.
- Tom has had several large glasses of wine and has gotten a little drunk.
Sanırım biraz sarhoşum.
- I guess I'm a little drunk.
Sevilmek, tüketilmektir. Sevmek tükenmez yağ ile ışık vermektir. Sevilmek, varlığı durdurmak, sevmek katlanmaktır.
- To be loved is to be consumed. To love is to give light with inexhaustible oil. To be loved is to stop existing, to love is to endure.
Parlak ışık Markku'yu rahatsız etti.
- The bright light disturbed Markku.
Şimdi şehrin ışıkları parlak ve çok yakın ve sokak lambaları bütün gece parladı.
- Now the lights of the city were bright and very close, and the streetlights shone all night.
Karanlık pencereden gelen bir ışık pırıltısı vardı.
- There was a glimmer of light from the dark window.
Tom tüm kibriti tüketti bu yüzden ateşi yakamadı.
- Tom ran out of matches so he couldn't light the fire.
Bu resmi çakmakla yak.
- Burn this picture with a lighter.
Hayat yağmur ve güneş ışığı, kar ve ısı, gök gürültüsü ve şimşek ve de kış ve yazdan oluşur.
- Life consists of rain and sunshine, of snow and heat, of thunder and lightning, and of winter and summer.
Güneş ışığında okumak gözlerine zarar verebilir.
- It can harm your eyes to read in the sun's light.
Ben karanlıkta lamba anahtarını hissettim.
- I felt for the light switch in the dark.
Lambanın ışığı siste parıldıyordu.
- The light of the lamp glimmered in the fog.
Son zamanlarda eski Çin hakkında yeni gerçekler gün ışığına çıktı.
- New facts about ancient China have recently come to light.
Gün ışığı ortalığı aydınlatır, acılar da ruhu.
- Sun lights the landscape, pain illuminates the soul.
Lütfen ışığı açar mısınız?
- Could you turn on the light please?
Lambanın ışığı siste parıldıyordu.
- The light of the lamp glimmered in the fog.
O evlenmek için biraz genç görünüyor.
- She looks a little young to get married.
Eğer iyi hissetmiyorsan, belki de yatakta biraz daha dinlenmelisin.
- If you aren't feeling well, maybe you should rest in bed a little longer.
Yataktan çıkmadan önce günün geriye kalanında ne yapacağım hakkında düşünerek biraz zaman harcarım.
- Before I get out of bed, I spend a little time thinking about what I'll be doing the rest of the day.
Tom, deniz feneri bekçisi ve yalnız bir hayat sürüyor.
- Tom is a lighthouse keeper and leads a lonely life.
Hâlâ deniz fenerine gitmek istiyor musun?
- Do you still want to go to the lighthouse?
Long after lay he musing at her mood, / Much grieu'd to thinke that gentle Dame so light, / For whose defence he was to shed his blood.
I made some light comment, and we moved on.
This artist clearly had a light, flowing touch.
I prefer to travel light.
She lit her last match.
Can you throw any light on this problem?.
Picasso was one of the leading lights of the cubist movement.
Now these notions are twofold, actions or habits , which are durable lights and notions, which we may use when we will.
The average length of a light on a 15x15 grid is 7 or 8.
She fell out of the window but luckily lit on her feet.
This light beer still gets you drunk if you have enough of it.
We took a light aircraft down to the city.
I lit upon a rare book in a second-hand bookseller's.
My bag was much lighter once I had dropped off the books.