Irkçı değilim, ama ile başlayan her cümle aslında büyük ihtimalle çok ırkçıdır.
- Every sentence that starts with I'm not racist, but is likely to be very racist indeed.
Jane büyük ihtimalle gelecek.
- Jane is more than likely to come.
Öyle tuhaf bir şeyin gerçekleşmesi muhtemel değildir.
- Such a strange thing is not likely to happen.
Hava tahmini göre tayfunun sahile yaklaşması muhtemeldir.
- According to the weather forecast, the typhoon is likely to approach the coast.
Tom ekonominin muhtemelen iyileşeceğini düşündüğünü söyledi.
- Tom said that he thought the economy was likely to get better.
İyi beslenirseniz muhtemelen daha uzun yaşarsınız.
- If you eat well, you're likely to live longer.
Tom'un onu kasten yapmış olması muhtemel.
- It's likely that Tom did it on purpose.
Evlerin bodrumlarının sorunları olması muhtemeldir.
- The basements of the houses are likely to have problems.
Bu neredeyse hiç uygun değil.
- That's hardly likely.
Trafik kazalarının yağışlı günlerde meydana gelmesi olasıdır.
- Traffic accidents are likely to occur on rainy days.
Zamanında varma olasılığımız var mı?
- Are we likely to arrive in time?
Tom muhtemelen mantıklı olacaktır.
- Tom will likely be reasonable.
Tom muhtemelen mantıklı olacak.
- Tom is likely to be sensible.
Gözetlemede muhtemelen büyük bir hata olduğunu zannediyorum.
- I think that it likely that there was a major fault in the lookout.
Tom muhtemelen 2.30'dan önce varacaktır.
- Tom is likely to arrive before 2:30.
Galiba bu kitabı okumaya sene sonuna kadar devam edeceğiz.
- We're likely to continue reading this book up to the end of the year.
Yarın hava muhtemelen güzel olacak.
- It is likely to be fine tomorrow.
Onu kasten yapması mümkün değil.
- It is not likely that he did it on purpose.
Tom'un istediğimizi yapması mümkün değil.
- It's not likely Tom will do what we ask.
Onu yapmak için öğretmenliği sevmek zorundasın.
- You have to like teaching in order to do it.
Tom'u sevmekten başka çaren yok.
- You can't help but like Tom.
Tom'u beğenmek zorundasın.
- You've got to like Tom.
İnsanlar onun tablolarını beğenmek için geldiler.
- People came to like her paintings.
Kız, sihir gibi kayboldu.
- The girl vanished like magic.
Ayrılmayacaklar gibi görünüyor.
- It sounds like they're not going to leave.
Bu kitabın sizin için yararlı olması muhtemeldir.
- This book is likely to be useful to you.
Pazartesi günü ofiste olması muhtemel tek kişi Tom.
- Tom is the only one likely to be in the office on Monday.
see: likely.
Ermiş falan değil o. Öyleymiş gibi duruyor sadece.
- He's not a saint. He just looks like one.
İkiz erkek kardeşler iki bezelye kadar benzer.
- The twin brothers are as like as two peas.
İki erkek kardeş iki bezelye tanesi kadar benzer.
- The two brothers are as like as two peas.
Ben Volgograd polisinden özür dilemek istiyorum.
- I'd like to apologise to Volgograd's police.
Anneme mutlu yıllar dilemek istiyorum.
- I'd like to wish my mom a happy birthday.
Senin renk zevkinden hoşlanmıyorum.
- I don't like your taste in color.
Sporu rekabet için değil zevk için yapıyorum.
- I like to play sport for fun not for competition.
Londra'ya gitmek isterim.
- I'd like to go to London.
Benimle dans etmek ister misin?
- Would you like to dance with me?
O, muhtemelen bu oyunu kazanır.
- He is likely to win this game.
Tom muhtemelen yakında dönecektir.
- Tom is likely to be back soon.
O, büyük olasılıkla başaracak.
- He's the most likely to succeed.
Günümüzde bir oğlan 18 yaşına kadar bekaretini kaybetmezse, o büyük olasılıkla travmalı olacaktır.
- Nowadays, if a boy doesn't lose his virginity by the age of 18, he'll most likely be traumatised.
Oda sanki birisi sigara içiyormuş gibi kokuyordu.
- The room smelled like someone had been smoking.
Televizyonda gösterilen şey, sanki, toplumun neye benzediğinin bir yansımasıdır.
- What is shown on television is, as it were, a reflection of what society is like.
Bir macintosh bilgisayarın virüs barındırması windows çalıştıran bir bilgisayardan çok daha az olasıdır.
- It's a lot less likely for a Macintosh computer to have a virus than a computer running Windows.
Ben erkek kardeşime benzerim.
- I am like my brother.
Ben elma ve muz ve benzeri farklı meyveler yedim. Ayrıca iki patates yedim.
- I ate different fruits like apples and bananas and such. I also ate two potatoes.
Giderleri düşük tutmak istiyorum.
- I'd like to keep expenses down.
Bu balık tutmak için iyi bir nokta gibi görünüyor.
- This looks like a good spot for fishing.
Tom Mary'nin büyük bir olasılıkla ne yapacağını biliyordu.
- Tom knew what Mary would most likely do.
Tom büyük bir olasılıkla geç kalacak.
- Tom is very likely to be late.
Gerçek aşk ebedidir, sonsuzdur ve hep kendi gibidir. Eşit ve saf, abartılı sergilemeler olmadan: özünde hep gençtir ve beyaz saçlarla görünür.
- True love is eternal, infinite, and always like itself. It is equal and pure, without violent demonstrations: it is seen with white hairs and is always young in the heart.
Bütün renkleri eşit derecede severim.
- I like all the colors equally.
Ben sizi eşime tanıtmak istiyorum.
- I'd like to introduce you to my wife.
Tom Chris'e onun eşarbını sevmediğini söylediğinde, o ondan kurtuldu.
- When Tom told Chris he didn't like her scarf, she got rid of it.
Bağımsız olmayı severim.
- I like being independent.
Bağlantıları değiştirmek ister misin?
- Would you like to exchange links?
Görünüşe göre Google o özelliği artık kullanmıyor.
- It looks like Google deprecated that functionality.
O çok kötü bir filmdi, değil mi? Evet. İçimden paramı geri istemek geliyor!
- That was such a bad movie, right? Yeah. I feel like asking for my money back!
Roger şarkı yazmayı seviyordu. Aynı zamanda kendi şarkılarını sahnede söylemeyi de seviyordu.
- Roger liked writing songs. He also liked to perform his own songs on the stage.
Tom, Mary'nin kullandığı aynı parfümü kullanıyor gibi kokuyor.
- It smells like Tom is wearing the same perfume that Mary is.
Zamanında varma olasılığımız var mı?
- Are we likely to arrive in time?
Tom Mary'nin hâlâ evde olduğunun olası olduğunu düşünmüyordu.
- Tom didn't think it was likely that Mary was still at home.
Tom, Mary'nin onun yeni şarkısını beğenip beğenmeyeceğini görmek istiyor.
- Tom wants to see if Mary likes his new song.
Yürüme şeklini beğeniyorum.
- I like the way you walk.
Hangi takım büyük ihtimalle şampiyonluğu kazanacak?
- Which team is the most likely to win the championship?
Tom büyük ihtimalle başarılı olacak.
- Tom is the most likely to succeed.
O, büyük ihtimalle geç kalacak.
- He's very likely to be late.
Tom Mary'nin adres defterini nerede sakladığını büyük ihtimalle bilmiyor.
- Tom isn't very likely to know where Mary keeps her address book.
Büyük olasılıkla o geç kalacak.
- It's very likely that he'll be late.
O, büyük olasılıkla seçilecek.
- It's very likely that he'll be chosen.
Likely he'll win the election in this economy.
found a likely spot under a shady tree for the picnic.
not a very likely excuse.
Jones is a likely candidate for management.
a likely topic for investigation.
They are likely to become angry with him.
Rain is likely later this afternoon.
He is likely to succeed at anything he tries.
He told me he couldn't come because his budgue had fallen ill. A likely story.
Someone is liable to slip on your icy sidewalk.
divint ye knaa, like?.
She was, like, sooooo happy.
These hamburgers taste like leather.
Tell me your likes and dislikes.
It seemed like you didn't care.
And you're like, no not in a million years, you're nasty please leave me alone..
His countenance likes me not.
We like to keep one around the office just in case.
And then he, like, got all angry and left the room.
And therefore it is the best way, if you like of it, to examine these taken from experiments touching the Earth, and then proceed to those of the other kind.
There are lots of birds like ducks and gulls in this park.
I really like Sandra but don't know how to tell her.
It was something the likes of which I had never seen before.
I like the Seattle Mariners this season.
He was so angry, like.
and this is not a sky, it is a Soul and living Face! Nothing liker the Temple of the Highest, bright with some real effulgence of the Highest, is seen in this world.
The likeliness of that happening is so low that it will probably never occur.
"Do you think we'll win the prize?" the boy asked. "Not likely," his dad replied.
Tom isn't likely to want to do that.
- Tom isn't likely to want to do that.
Tom isn't very likely to want to do that.
- Tom is not very likely to want to do that.
... likely, because you can publish some useless paper-- ...
... And we boost that image so that it's more likely to make ...