Patrona o şekilde karşı çıkman bayağı büyük cesaretti.
- It was pretty ballsy of you to stand up to the boss like that.
Benimle o şekilde konuşma hakkını sana kim veriyor?
- What gives you the right to talk to me like that?
Bunun gibi bir şey yapmalıyız.
- We should make something like that.
Biraz şekerleme ve bunun gibi, ben bir papatya gibi tazeyim.
- A little nap and, just like that, I'm as fresh as a daisy.
Ben asla öyle bir şey söylemezdim.
- I would never say anything like that.
Ben asla öyle bir şey duymadım.
- I never heard anything like that.
Böyle bir sözlükte buzdolabı ile ilgili en az iki cümle olmalıdır.
- In a dictionary like this one there should be at least two sentences with fridge.
Böyle bir durumun tekrar olacağının olası olmadığını düşünüyorum.
- I think it's unlikely that a situation like this one would ever occur again.
Bütünüyle bunun gibi bir şey hiç görmedim.
- I've never seen anything quite like this.
Bunun gibi bir kamera almak istiyorum.
- I would like to get a camera like this.
Bu şekilde giyindiğim için üzgünüm.
- I'm sorry that I'm dressed like this.
İncil bunu bu şekilde yazmıştır.
- The Bible has it written like this.
Böyle konuşmak için aptal olmalı.
- He must be a fool to talk like that.
Böyle bir şeyi kim yapardı?
- Who would do something like that?
senin gibi birini istiyorum.
O, tam senin gibi, iyi bir golfçü.
- He, just like you, is a good golfer.
Senin gibi bir kadın bulacağımı asla düşünmedim.
- I never thought I would find a woman like you.
He was playing in the yard and, then, like that, he was gone.
And then the truck turned, the box fell out the back, and the truck just kept going. / Yea, like that..
... Though they look nothing like us, ...
... our country depends on people like us who build careers ...