Karlı bir yolda direksiyonu o şekilde çevirirsen, kayarsın.
- If you whip the steering wheel around like that on a snowy road, the car is going to go into a slide.
Benimle o şekilde konuşma hakkını sana kim veriyor?
- What gives you the right to talk to me like that?
Bunun gibi hikayeler beni büyülüyor.
- Stories like that fascinate me.
Bunun gibi bir şey yapmalıyız.
- We should make something like that.
Ben asla öyle bir şey duymadım.
- I never heard anything like that.
Ben asla öyle bir şey söylemezdim.
- I would never say anything like that.
Sen benimle nasıl böyle konuşabilirsin?
- How dare you speak to me like that?
Böyle konuşmak için aptal olmalı.
- He must be a fool to talk like that.
Sık sık kendini çalışma odasına kapatır ve böyle şeyler yazar.
- He often shuts himself up in the study and writes things like this.
Böyle kirleticiler çoğunlukla otomobil motorlarındaki yakıt tüketiminden kaynaklanmaktadır.
- Pollutants like this derive mainly from the combustion of fuel in car engines.
Bunun gibi bir şeyin olabileceğini her zaman biliyordum.
- I've always known something like this might happen.
Bütünüyle bunun gibi bir şey hiç görmedim.
- I've never seen anything quite like this.
Bana asla bu şekilde davranmazdın.
- You never used to treat me like this.
İncil bunu bu şekilde yazmıştır.
- The Bible has it written like this.
senin gibi birini istiyorum.
Keşke senin gibi şarkı söyleyebilsem.
- I wish I could sing like you do.
Keşke senin gibi bir arkadaşım olsa.
- I wish I had a friend like you.
He was playing in the yard and, then, like that, he was gone.
And then the truck turned, the box fell out the back, and the truck just kept going. / Yea, like that..
... or something like that-- then it would be cool enough ...
... groups like the UN, the Red Cross, other groups like that. ...