Bu bir ömür boyu şanstır.
- This is the chance of a lifetime.
O kadın beni ömür boyu ben olduğum için sevecekse ben onunla evlenirim.
- If that woman will love me for who I am for a lifetime, I would marry her.
Hayatımda kominizme asla ulaşılmayacak.
- Communism will never be reached in my lifetime.
Hayatının rüyası sonunda gerçek oldu.
- Her dream of a lifetime finally came true.
Bu, bir ömür boyu süren fırsattır.
- This is the opportunity of a lifetime.
Tom'un daha fazla sabuna ihtiyacı yok. Mary ona bir ömür boyu yetecek kadar sabun verdi.
- Tom doesn't need any more soap. Mary gave him enough to last a lifetime.
Bir insana bir balık verirsen onu bir gün beslersin. Bir insana balık tutmayı öğretirsen onu ömür boyu beslersin.
- Give a man a fish and you feed him for a day. Teach a man to fish and you feed him for a lifetime.
Bu, bir ömür boyu süren fırsattır.
- This is the opportunity of a lifetime.
Tom bana bir ömür boyu yetecek kadar sabun verdi.
- Tom gave me enough soap to last a lifetime.
I've been waiting a lifetime for a train.
... That adds up to a lot of human lifetimes that we ...