Tom'un daha fazla sabuna ihtiyacı yok. Mary ona bir ömür boyu yetecek kadar sabun verdi.
- Tom doesn't need any more soap. Mary gave him enough to last a lifetime.
Bir insana bir balık verirsen onu bir gün beslersin. Bir insana balık tutmayı öğretirsen onu ömür boyu beslersin.
- Give a man a fish and you feed him for a day. Teach a man to fish and you feed him for a lifetime.
Tatoeba: Annenin hayatı boyunca şimdiye kadar söyleyebildiğinden daha fazla cümleye sahibiz.
- Tatoeba: We've got more sentences than your mom could ever say in her lifetime.
Hayatımda kominizme asla ulaşılmayacak.
- Communism will never be reached in my lifetime.
Bu, bir ömür boyu süren fırsattır.
- This is the opportunity of a lifetime.
Tom'un daha fazla sabuna ihtiyacı yok. Mary ona bir ömür boyu yetecek kadar sabun verdi.
- Tom doesn't need any more soap. Mary gave him enough to last a lifetime.
Bir insana bir balık verirsen onu bir gün beslersin. Bir insana balık tutmayı öğretirsen onu ömür boyu beslersin.
- Give a man a fish and you feed him for a day. Teach a man to fish and you feed him for a lifetime.
Bu, bir ömür boyu süren fırsattır.
- This is the opportunity of a lifetime.
Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.
- You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime.
Yaşamın en iyi zamanı genç olduğun zamandır.
- The best time of life is when you are young.
Yaşamın en iyi zamanı genç olduğumuz zamandır.
- The best time of life is when we are young.
I've been waiting a lifetime for a train.