Geç kalmasın diye ona hatırlatmak için aradık.
- We called to remind him lest he come late.
Başkalarını rahatsız etmemek için sessizce çalışın.
- Work quietly lest you disturb others.
Belki yağmur yağar diye şemsiyemi aldım.
- I took my umbrella lest it rain.
Zamanın gerisinde kalmayayım diye her gün gazete okumayı bir alışkanlık haline getirdim.
- I make it a rule to read the newspaper every day lest I should fall behind the times.
O bizi duymasın diye sessizce konuşun.
- Speak quietly lest she should hear us.
John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
- John is not as old as Bill; he is much younger.
Birini tanıyorum da ötekini değil.
- I know one of them but not the other.
Onun 100 dolardan az parası yok.
- He has not less than 100 dollars.
Ona söyleyecek hiçbir şeyim yok.
- I've got nothing to say to him.
Neyin doğru olmadığını asla söylemem.
- I never say what is not true.
Onun yardımı olmasaydı asla onu yapamazdın.
- If it had not been for her help, you would never have done it.
Katiyen yapmayacaksın.
- You'll do nothing of the kind.
Tüm gün katiyen bir şey yemedim.
- I ate absolutely nothing the whole day.
He won't go outside, lest he be eaten by those ravenous eagles.