length of space; distance; interval; as, a great way; a long way

listen to the pronunciation of length of space; distance; interval; as, a great way; a long way
İngilizce - Türkçe

length of space; distance; interval; as, a great way; a long way teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

way
ilerleme

Korkarım onu bu şekilde yaparak ilerleme kaydedemeyeceğiz. - I'm afraid we'll get nowhere doing it this way.

Rusçamın hâlâ iyi olmadığını biliyorum fakat kaydettiğim ilerlemeden oldukça mutluyum. - I know my Russian still has a long way to go, but I’m pretty happy with the progress I’ve made.

way
{i} yol: on the way to Bolu Bolu yolu üzerinde
way
{i} gidişat
way
{i} usul

İşleri bizim usulümüzle yapmak zorunda kalacaksın. - You'll have to do things our way.

Tom onu usulüne göre yaptırdı. - Tom got it done right way.

way
husus
way
uzak mesafede
way
mesafe

Göl buradan uzun bir mesafedir. - The lake is a long way from here.

İstasyon az bir mesafede. - The station is a little way off.

way
yol

Yolu bilmediklerinden, çok geçmeden kayboldular. - As they didn't know the way, they soon got lost.

Twitter'ın sloganı Dünyanızda nelerin yeni olduğunu keşfetmenin en iyi yolu.'dur. - The motto of Twitter is The best way to discover what's new in your world.

way
yöntem

Biz senin yönteminin dışında kalacağız. - We'll stay out of your way.

En iyi öğrenme yöntemi hata yapmaktır. - The best way to learn is to make mistakes.

way
uzakta

O çok uzakta yaşıyor. - He lives a long way away.

O adam biraz uzakta duruyordu fakat Tom'un bağırdığını duyunca geri döndü. - That man was standing a little ways away, but he turned when he heard Tom shout.

way
taraf

Tom'un, kendisiyle konuşulduğunda başka bir tarafa bakma huyu vardı. - Tom had a propensity for looking the other way when spoken to.

Elbiselerimi değiştirirken diğer tarafa bakar mısın? - Would you mind looking the other way while I change my clothes?

way
{i} iş alanı
way
{i} davranış

Tom Mary'nin davranış biçimini kesinlikle onaylamadı. - Tom certainly didn't approve of the way Mary was behaving.

Tom Mary'nin davranış şeklini onaylamıyor. - Tom doesn't approve of the way Mary's been behaving.

way
{i} gelenek

Bir dil öğrenmenin geleneksel yolu olsa olsa birinin görev duygusunu tatmin edebilir ama o bir sevinç kaynağı olarak hizmet edemez. Ayrıca muhtemelen başarılı olmayacaktır. - The traditional way of learning a language may satisfy at most one's sense of duty, but it can hardly serve as a source of joy. Nor will it likely be successful.

way
{i} durum

Yağmur yağdıktan sonra havanın çok taze ve temiz olması durumunu seviyorum. - I love the way the air is so fresh and clean after it rains.

Köylülerin durumu birçok yönden on yıl öncesine göre daha iyi. - The situation of the villagers is better than ten years ago in many ways.

way
{i} bakım

Bir bakıma, Susie anneme benziyor. - In a way, Susie seems like my mother.

Kız kardeşim ve ben her bakımdan farklıyız. - My sister and I are different in every way.

way
cihet
way
{i} tarz, biçim, şekil: in a polite
İngilizce - İngilizce
way