Bu meşru bir endişedir.
- It's a legitimate worry.
Halk kütüphanelerini meşru bir vatandaşlık hakkı olarak görüyoruz.
- We consider public libraries a legitimate citizen's right.
Onların yasal sıkıntıları var.
- They have legitimate gripes.
Bu tamamen yasal geliyor.
- This sounds totally legit.