Ancak Lucy evinden ayrılmak üzereydi.
- However, Lucy is about to leave her home.
Hoşuna gitsin ya da gitmesin, her durumda erken ayrılmak zorundasın.
- In any case, you have to leave early, whether you like it or not.
Kule sola doğru hafifçe eğildi.
- The tower leaned slightly to the left.
O, kazada sol bacağından yaralandı.
- He was injured in his left leg in the accident.
Dışarı çıkmadan önce kapıyı kilitlemeden bırakmak onun dikkatsizliğiydi.
- It was careless of her to leave the door unlocked when she went out.
Anahtarı arabada bırakmak senin dikkatsizliğindi.
- It was careless of you to leave the key in the car.
Tom izin için başvurdu.
- Tom applied for a leave of absence.
Tom Mary'nin erken ayrılması için izin verdi.
- Tom allowed Mary to leave early.
Tom bir acil durum çağrısı aldı ve işi terk etmek zorunda kaldı.
- Tom got an emergency call and had to leave work.
Onun işini terk etmek için karar verdiğini bilmiyordum.
- I didn't know he had decided to leave his job.
Silahta kalan parmak izleri şüphelininki ile uyuşuyor.
- The fingerprints left on the weapon match the suspect's.
Şişe içinde kalan sadece bir miktar süt vardı.
- There was only a little milk left in the bottle.
Kule sola doğru hafifçe eğildi.
- The tower leaned slightly to the left.
Kamyon sola doğru keskin bir dönüş yaptı.
- The truck made a sharp turn to the left.
Geride kalmak yerine terk etmeyi seçtim.
- I chose to leave instead of staying behind.
Daha uzun süre kalmak istiyorum ama gitmek zorundayım.
- I'd like stay longer, but I have to leave.
Sola dönerseniz, kiliseyi sağ tarafınızda bulursunuz.
- If you turn to the left, you will find the church on your right.
Sola dönerseniz, restoranı sağ tarafınızda bulursunuz.
- Turning to the left, you will find the restaurant on your right.
Kapı içeriden kilitli kaldığı için, o, eve giremedi.
- The door remaining locked up from inside, he could not enter the house.
Soldaki dolabı aç. Şişeler orada.
- Open the cupboard on the left. The bottles are there.
Soldaki düğmeye bastığına emin misin?
- Are you sure you pressed the button on the left?
Bahçedeki ağaçların yaprakları tamamen kızardı.
- The leaves of the trees in the garden have turned completely red.
Bahçe düşmüş yapraklarla kaplıydı.
- The garden was covered with fallen leaves.
Hareket etmek için hazır ol.
- Be prepared to leave.
Hemen Amerika'ya hareket etmek zorunda kaldık.
- We had to leave for America on short notice.
Sol taraftaki kapılar açılacak.
- The doors on the left side will open.
Amerikan araçlarda direksiyon sol taraftadır.
- The steering wheels on American cars are on the left side.
Benim sol elimde biraz uyuşma var.
- I have some numbness in my left hand.
Sol elinizi kaldırın.
- Raise your left hand.
Japonya'da araba sürdüğünüzde soldan gitmeyi unutmayın.
- When you drive in Japan, remember to keep to the left.
Senin odan soldan birinci.
- Your room is the first one on the left.
Sanırım fırında biraz artık pizzam var.
- I think I have some leftover pizza in the fridge.
Tom artık yemeği ne yapacağını bilmiyordu.
- Tom didn't know what to do with the leftover food.
Sadece yalnız kalmak istediklerini söylediler.
- They said they only wanted to be left alone.
Sadece bir süre yalnız kalmak istiyorum.
- I just want to be left alone for a while.
Dolapta, vardır...Dolapta ne olduğunu söylemiyorum; o benim büyük sırrımdan arta kalandır.
- In the wardrobe, there is... I'm not saying what's in the wardrobe; that is remaining my great secret.
Ayrılmayacaklar gibi görünüyor.
- It sounds like they're not going to leave.
O yakında hastaneden ayrılacak.
- She will leave the hospital soon.
Kalan işi çabucak bitirelim ve dışarı biraz içmeye gidelim.
- Let's quickly finish the remaining work and go out for some drinks.
Her iki erkek kardeşin bekar kalmak için ileri sürdüğü neden onların hem uçaklara hem de bir eşe bakamayacaklarıydı.
- The reason both brothers gave for remaining bachelors was that they couldn't support both airplanes and a wife.
Acele et! Tren yola çıkmak üzere.
- Hurry up! The train is about to leave.
Yola çıkmak istiyor musun?
- Do you want to leave?
O ayrılmak üzereyken vedalaştı.
- He said farewell as he was about to leave.
Vedalaşmadan gitmek istemedim.
- I didn't want to leave without saying goodbye.
Tom, ülkeyi terketmek istediğini söylüyor.
- Tom says he wants to leave the country.
Sami, Leyla'yı terketmek istiyordu.
- Sami wanted to leave Layla.
Tren kalkmak üzere. Acele et.
- The train's about to leave. Hurry up.
Cambridge treni 5. platformdan kalkmaktadır.
- The train for Cambridge leaves from Platform 5.
Kalan işi çabucak bitirelim ve dışarı biraz içmeye gidelim.
- Let's quickly finish the remaining work and go out for some drinks.
Lütfen kalan beş üniteyi hemen gönderir misiniz?
- Would you please send the remaining five units right away?
Evli bir yazar bekar kalmayı tavsiye ettiği zaman kitabın zayıf noktası güvenirlikten yoksun olmasıdır.
- The book's weak-point is that it lacks credibility when a married writer recommends remaining unmarried.
Onun gitme ya da kalma seçeneği vardı.
- She had a choice of going or remaining.
I think you'd better leave.
When he had leeft speakynge, he sayde vnto Simon: Cary vs into the depe, and lett slippe thy nette to make a draught.
I'll leave the car in the station so you can pick it up there.
I left the band.
Can't we just leave this to the experts?.
When my father died, he left me the house.
And by myssefortune Sir Bors smote Sir Launcelot thorow the shylde into the syde, and the speare brake and the hede leffte stylle in the syde.
I left the country and I left my wife.
I've been given three weeks' leave by my boss.
There's not much food left, we'd better go to the shops.
The political left is not holding enough power.
There are only three cups of juice left.
We were not left go to the beach after school except on a weekend.
Turn left at the corner.
... So where we last left off, we were talking about the fact that inside the nucleus of ...
... And maybe one person, maybe nobody's left watching ...