O, ayrılmak üzereydi.
- She was on the point of leaving.
En kısa sürede buradan ayrılmalıyız.
- We should lose no time in leaving here.
Evlerinden ayrılırlarken zaman kaybetmediler.
- They lost no time in leaving their home.
Yakında ayrılıyor olacağız.
- We'll soon be leaving.
Tom bir iz bırakmadan ortadan kayboldu.
- Tom disappeared without leaving a trace.
Tom Mary'yi yalnız bırakma fikrinden nefret etti fakat işe gitmek zorundaydı.
- Tom hated the idea of leaving Mary alone, but he had to go to work.
Yağmur çiselemeye başladığında, evi terketmek üzereydim.
- I was on the point of leaving home when a light rain started to fall.
Tom'un şu ana kadar karısını terketmeyi düşündüğünden şüpheliyim.
- I doubt that Tom would ever consider leaving his wife.