Ben onun üzerine bir battaniye serdim.
- I laid a blanket over her.
Kukla, elbiselerini çıkardı ve kurumaları için onları kumun üzerine serdi.
- The marionette took off his clothes and laid them on the sand to dry.
"His company laid off 100 people. He was laid off too.".
Şüpheli tüm kişisel eşyalarını masaya koymak zorunda kaldı.
- The suspect had to lay all his personal effects on the table.
Şüpheli tüm eşyalarını masaya koymak zorunda kaldı.
- The suspect had to lay all his things on the table.
Fadıl hâlâ Leyla'nın suçlu olduğuna inanmıyor.
- Fadil still doesn't believe Layla is guilty.
Leyla karşı konulmaz hale geldi.
- Layla became irresistible.
Sırtüstü yatmanı ve dinlenmeni istiyorum.
- I want you to lay back and relax.
Sami, Leyla'yı ailesinden ayırmak istedi.
- Sami wanted to separate Layla from her family.
İnsan, üretmeden tüketen tek yaratıktır. Süt vermez, yumurtlamaz, pulluğu çekmek için çok zayıf, tavşanları yakalamak için yeterince hızlı koşamaz.
- Man is the only creature that consumes without producing. He does not give milk, he does not lay eggs, he is too weak to pull the plough, he cannot run fast enough to catch rabbits.
Leyla cinayet işlemek için komplo kurmakla suçlanıyordu.
- Layla was charged with conspiracy to commit murder.
Layla banka soygunu için komplo kurmakla görevlendirildi.
- Layla was charged with conspiracy for bank robbery.
Leyla iyi bir yaşam sürmek istiyordu.
- Layla wanted to live a good life.
Kartlarınızı masaya yatırın ve bana düz bir cevap verin!
- Lay your cards on the table and give me a straight answer!
Oyuncak bebeği yatağına yatıracak.
- She will lay the doll on her bed.
Fadıl kabloyu Leyla'nın ellerine bağladı.
- Fadil tied the cable to Layla's hands.
Burası Leyla'nın en kötü kabusunun başladığı yerdir.
- This is where Layla's worst nightmare began.
Sami ve Leyla arasındaki gerginlik yatışmaya başlıyor.
- Tensions are starting to simmer between Sami and Layla.
Leyla tehlikeli bir durumdaydı.
- Layla was in a dangerous situation.
Kırık cam yolun her tarafına dağılmış durumda.
- Broken glass lay scattered all over the road.
Sami, Leyla'ya kalacak bir yer sunmak istedi.
- Sami wanted to offer Layla a place to stay.
Leyla duruşmayı bekliyordu.
- Layla was waiting for trial.
Sami, Leyla'nın duruşmasına kadar bir daha görünmedi.
- Sami wasn't seen again until Layla's trial.
He was still laid up in bed with boils and gout when the committee first met.
Even when I lay a long plan, it is never in the expectation that I will live to see it fulfilled.
The baby lay in its crib and slept silently.
Dave hasn't even touched a woman in three months. We have to get him laid.
But how upon the winds being laid, doth the ship cease to move?.
nonstandard or colloquial the lay of the land (rather than the standard the lie of the land).
What was I, just another lay you can toss aside as you go on to your next conquest?.
lay flooring.
Worm and parcel with the lay; turn and serve the other way.
They seemed more lay than clerical.
... artillery, all of it, the battlefield laid out for you right inside your lens. All ...
... back into the classrooms who have been laid off due to ...