Her şeyden önce dairelerde bir eksiklik var.
- Above all, there's a lack of flats.
Teknik bilgisinin olmayışı terfi etmesine engel oldu.
- His lack of technical knowledge precluded him from promotion.
Araştırmacılar ciddi bir gıda eksikliğinden muzdarip olmaya başladı.
- The explorers began to suffer from a severe lack of food.
Onun taahhütü fon eksikliğinden başarısız oldu.
- His undertaking failed for lack of funds.
Bahçedeki tüm çiçekler susuzluktan öldü.
- All the flowers in the garden died for lack of water.
Çiçekler susuzluktan soldu.
- The flowers died for lack of water.
Dilsel güzelliğin gelişmiş algısı hâlâ onda eksik.
- A developed perception of linguistic beauty is still lacking in her.
O, sağduyudan yoksundur.
- She is lacking in common sense.
O, sağduyudan yoksundur.
- He is lacking in common sense.
The house couldn't be finished for lack of materials.
For lack of a volunteer,they flipped a coin to see who would go.
Araştırmacılar ciddi bir gıda eksikliğinden muzdarip olmaya başladı.
- The explorers began to suffer from a severe lack of food.
Onun tecrübe eksikliğini kabul etmeme rağmen, hâlâ daha iyi yapması gerektiğini düşünüyorum.
- Admitting his lack of experience, I still think that he ought to do better.
My life lacks excitement.
He'll never lack for company while he's got all that money.
... And that lack of enthusiasm is conveyed to the students. ...
... Most people necessarily lack access ...