kusursuzlaştırmak

listen to the pronunciation of kusursuzlaştırmak
Türkçe - İngilizce
polish
To shine; to make a surface very smooth or shiny by rubbing, cleaning, or grinding

He polished up the chrome until it gleamed.

Refinement; cleanliness in performance or presentation

The lecturer showed a lot of polish at his last talk.

A substance used to polish

A good silver polish will remove tarnish easily.

Cleanliness; smoothness, shininess

The floor was waxed to a high polish.

{v} to make smooth and glossy, to refine
Of or pertaining to Poland or its inhabitants
To refine; remove imperfections from
A gentle process using large sea sponges to cleanse, exfoliate, hydrate, and soften the body
To become smooth, as from friction; to receive a gloss; to take a smooth and glossy surface; as, steel polishes well
To make smooth and glossy, usually by friction; to burnish; to overspread with luster; as, to polish glass, marble, metals, etc
A gentle process using large sea sponges to cleanse, exfoliate, hydrate and soften the body
the property of being smooth and shiny
of or relating to Poland or its people or culture; "Polish sausage"
a grade given to the external finish of a stone The polish scale ranges from poor to excellent
A process to make the tooth or filling or other denture smooth and glossy
the property of being smooth and shiny the Slavic language of Poland a highly developed state of perfection; having a flawless or impeccable quality; "they performed with great polish"; "I admired the exquisite refinement of his prose"; "almost an inspiration which gives to all work that finish which is almost art"--Joseph Conrad a preparation used in polishing bring to a highly developed, finished, or refined state; "polish your social manners"
(of surfaces) make shine; "shine the silver, please"; "polish my shoes"
{i} substance used to shine; scouring, shining
kusur
flaw

I can't find a single flaw in her theory. - Onun teorisinde bir tek kusur bulamıyorum.

How can you speak such flawless German? - Nasıl böyle kusursuz Almanca konuşabiliyorsun?

kusur
defect

Some diseases are caused by a defective gene. - Bazı hastalıklara kusurlu bir gen tarafından sebep olunmaktadır.

If defective in structure, they are perfect in function. - Yapı olarak kusurlu olsalar bile, onlar fonksiyon olarak mükemmeldir.

kusur
fault

For all his faults, Tom had a fundamental sense of decency. - Tüm kusurlarına rağmen, Tom temel ahlak anlayışına sahipti.

It is cruel of you to find fault with her. - Onda kusur bulduğun için zalimsin.

kusur
{i} failure
kusur
{i} vice
kusur
failing
kusur
offense
kusur
objection
kusur
reportedly
kusur
wite
kusur
weak
kusur
imperfect

I am loving Tatoeba despite all its imperfections. - Ben tüm kusurlarına rağmen Tatoeba'yı seviyorum.

I am fed up with imperfect people, so I've decided to isolate myself for a while. - Ben kusurlu insanlardan bıktım, bu yüzden bir süre kendimi tecrit etmeye karar verdim.

kusur
(Askeri,Kanun) omission
kusur
peccadillo
kusur
mar

Neither Tom nor Mary is correct. - Ne Tom ne de Mary kusursuz.

kusur
(Kanun) guilt
kusur
(Havacılık) discrepancy
kusur
lapse
kusur
glitch
kusur
culpability
kusur
mistake

Excuse me, but you're mistaken. - Kusura bakma ama hatalısın.

kusur
wrong

Don't take this the wrong way, but what you have related doesn't matter. - Kusura bakmayın ama, anlattıklarınızın hiçbir önemi yok.

There's nothing physically wrong with him. - Onda fiziksel olarak hiçbir kusur yok.

kusur
(Reklam) hickey
kusur
(Ticaret) hidden defect
kusur
defo
kusur
short-coming
kusur
culpable
kusur
{i} freckle
kusur
demerit
kusur
imperfection

I am loving Tatoeba despite all its imperfections. - Ben tüm kusurlarına rağmen Tatoeba'yı seviyorum.

I didn't notice the imperfection. - Ben kusuru fark etmedim.

kusur
defection
kusur
shortcoming
kusur
inaccuracy
kusur
offence
kusur
remissness
kusur
imperfectness
kusur
deficiency
kusur
blot
kusur
blemish
kusur
fault, defect, flaw, failing, blemish, offence, offense; deficiency, imperfection; disadvantage
kusur
gaff
kusur
scar
kusur
infirmity
kusur
blame
kusur
(Hukuk) culpability, negligence, delinquency, fault
kusur
taint
kusur
stigma
kusur
cavil
kusur
defalcation
kusur
default
kusur
incomplete
kusur
fauxpas
kusur
remiss
kusur
delinquent
kusur
inaccurate
kusur
foible
Türkçe - Türkçe

kusursuzlaştırmak teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

KUSUR
(Osmanlı Dönemi) Şiddetli olan şeyin yavaşlayıp sâkin olması
KUSUR
(Osmanlı Dönemi) (Kasr. C.) Kasırlar. Saraylar. Köşkler.(Şeytanın mühim bir desisesi : İnsana kusurunu itiraf ettirmemektir. Tâ ki, istiğfar ve istiâze yolunu kapasın. Hem nefs-i insaniyenin enaniyetini tahrik edip, tâ ki, nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin; âdeta taksiratdan takdis etsin. Evet şey
KUSUR
(Osmanlı Dönemi) Cem' olmalar
KUSUR
(Osmanlı Dönemi) Bir hesabın üstü. Artan kısım
KUSUR
(Osmanlı Dönemi) Pahalanmak. *Eksilmek
KUSUR
(Osmanlı Dönemi) Noksanlık. Eksiklik. Noksan ve âcizlik. İhmal. Tedbirsizlik
KUSUR
(Osmanlı Dönemi) İmtina', âciz olmak
KUSUR
(Osmanlı Dönemi) Bereketlenmek
Kusur
(Osmanlı Dönemi) LEKE
Kusur
(Hukuk) TAKSİR
Kusur
(Osmanlı Dönemi) CEDB
kusur
Bilerek veya bilmeyerek bir işi gereği gibi yapmamak
kusur
Eksiklik, noksan, nakısa
kusur
Eksiklik, noksan, nakısa: "Biz bu meslek kusurundan oldum olası kendimizi kurtaramamışız ve hâlâ kurtaramamaktayız."- B. Felek. Özür
kusur
(Osmanlı Dönemi) hatâ
kusur
Özür
kusur
Elverişsiz durum
kusursuzlaştırmak