Only the most impeccable dishes are served to the royal family.
- Kral ailesine sadece en kusursuz yemekler sunulur.
Tom's manners are impeccable.
- Tom'un görgü kuralları kusursuz.
This report is not perfect.
- Bu rapor kusursuz değil.
Tom stood perfectly still.
- Tom kusursuzca sakin durdu.
How can you speak such flawless German?
- Nasıl böyle kusursuz Almanca konuşabiliyorsun?
The system isn't flawless.
- Sistem kusursuz değil.
Tom is thorough, isn't he?
- Tom kusursuz, değil mi?
Tom wasn't very thorough.
- Tom çok kusursuz değildi.
You sound perfectly qualified.
- Kulağa kusursuz bir şekilde nitelikli geliyorsun.
It does seem like an excellent plan.
- Kusursuz bir plan gibi görünüyor.
Precise measurements are necessary.
- Kusursuz ölçümler gerekli.
It was almost the perfect crime: we arrived at the scene, opened the trunk, killed the man and cleaned up the prints, but we forgot to hide the body.
- Neredeyse kusursuz cinayetti: Biz, olay yerine geldik, bagajı açtık, adamı öldürdük ve izleri temizledik, ama biz cesedi gizlemeyi unuttuk.
It was almost the perfect crime: we arrived at the scene, opened the trunk, killed the man and cleaned up the prints, but we forgot to hide the body.
- Neredeyse kusursuz cinayetti: Biz, olay yerine geldik, bagajı açtık, adamı öldürdük ve izleri temizledik, ama biz cesedi gizlemeyi unuttuk.
This island has an ideal climate.
- Bu adanın kusursuz bir iklimi var.
She's correct for sure.
- O kesinlikle kusursuzdur.
Neither Tom nor Mary is correct.
- Ne Tom ne de Mary kusursuz.
The room is in immaculate order.
- Oda kusursuz durumda.
Although English is not his first language, he speaks it impeccably.
- İngilizce onun anadili olmamasına rağmen, onu kusursuz konuşur.
Tom is always impeccably dressed.
- Tom her zaman kusursuz giyinir.
I can't find a single flaw in her theory.
- Onun teorisinde bir tek kusur bulamıyorum.
I can't find a single flaw in his theory.
- Onun teorisinde tek bir kusur bulamıyorum.
This eye defect can be corrected by surgery.
- Bu göz kusuru ameliyatla düzeltilebilir.
Some diseases are caused by a defective gene.
- Bazı hastalıklara kusurlu bir gen tarafından sebep olunmaktadır.
She finds fault with everything and everyone.
- Her şeye ve herkese bir kusur buluyor.
It is cruel of you to find fault with her.
- Onda kusur bulduğun için zalimsin.
I am fed up with imperfect people, so I've decided to isolate myself for a while.
- Ben kusurlu insanlardan bıktım, bu yüzden bir süre kendimi tecrit etmeye karar verdim.
They have eliminated all imperfections.
- Bütün kusurları ortadan kaldırdılar.
Neither Tom nor Mary is correct.
- Ne Tom ne de Mary kusursuz.
Excuse me, but you're mistaken.
- Kusura bakma ama hatalısın.
Don't take this the wrong way, but what you have related doesn't matter.
- Kusura bakmayın ama, anlattıklarınızın hiçbir önemi yok.
There's nothing physically wrong with him.
- Onda fiziksel olarak hiçbir kusur yok.
I am loving Tatoeba despite all its imperfections.
- Ben tüm kusurlarına rağmen Tatoeba'yı seviyorum.
They have eliminated all imperfections.
- Bütün kusurları ortadan kaldırdılar.