kurulma

listen to the pronunciation of kurulma
Türkçe - İngilizce
boast
A brag, a loud appraisal of oneself
{n} a proud speech, brag, cause of boasting
{v} to brag, speak highly, glory in, exult
wear or display in an ostentatious or proud manner; "she was sporting a new hat"
{f} brag, exaggerate about oneself
speaking of yourself in superlatives
A shot where the ball is driven off a side wall and then strikes the front wall
Any shot that hits three walls before bouncing
An oath or toast made during a ritual in Heathenry
speaking of yourself in superlatives show off
{i} act of bragging, something bragged about
To vaunt one's self; to brag; to say or tell things which are intended to give others a high opinion of one's self or of things belonging to one's self; as, to boast of one's exploits courage, descent, wealth
The cause of boasting; occasion of pride or exultation, sometimes of laudable pride or exultation
If someone or something can boast a particular achievement or possession, they have achieved or possess that thing. The houses will boast the latest energy-saving technology. To shape or form (stone) roughly with a broad chisel. something that you like telling people because you are proud of it
To shape roughly as a preparation for the finer work to follow; to cut to the general form required
To play a boast shot
to brag; to talk loudly in praise of oneself
To possess or have; as, to boast a name
To display vaingloriously
kur
courtship

Traditionally, men were expected to take the lead in courtship. - Geleneksel olarak erkeklerin kur yapmada öncülük etmesi bekleniyordu.

kur
{i} rate

What is the exchange rate for dollars now? - Şimdi dolar için döviz kuru nedir?

What is the exchange rate today? - Bugün döviz kuru nedir?

kur
course

I hate so-called 30 days language courses. - Sözde 30 günlük dil kurslarından nefret ediyorum.

In this course, we'll spend time helping you sound more like a native speaker. - Bu kursta, daha çok bir yerli gibi konuşmanıza yardım ederek zaman geçireceğiz.

kur
establish

Let's establish some ground rules. - Bazı temel kurallar belirleyelim.

Kublai Khan established the Yuan Dynasty in 1271. - Kubilay Han Yuan Hanedanı'nı 1271 yılında kurmuştur.

kur
flirt
kur
{i} class

Tom can swim faster than anyone else in his swimming class. - Tom yüzme kursundaki başka birinden daha hızlı yüzebilir.

Which language class are you taking this semester? Arabic Level 5. - Bu yarıyıl tatilinde hangi dilin kursunu alacaksın? Arapça 5. seviye.

kur
institute

The education in that institute is simply pathetic. - O kurumdaki eğitim tek kelimeyle içler acısı.

The research institute was established in the late 1960s. - Araştırma enstitüsü, 1960'ların sonlarında kurulmuştur.

kur
{f} founded

This school was founded in 1970. - Bu okul 1970'te kuruldu.

Our school was founded in 1990. - Okulumuz 1990'da kuruldu.

kurulmak
be founded
kur
ploughing
kurulmak
be established
kurulmak
swagger
kurulmak
nestle
kurulmak
be wound
kurulmak
posture
kurulmak
founded
kurulmak
established
kur
{f} installed

Full body scanners were installed at the airport. - Havaalanına tam beden tarayıcıları kuruldu.

The world's first parking meter was installed in Oklahoma City in 1935. - Dünyanın ilk parkmetresi 1935 yılında Oklahoma'da kuruldu.

kur
install

The man tried to install his own antenna. - Adam kendi antenini kurmaya çalıştı.

We've installed several security cameras. - Tom birkaç güvenlik kamerası kurdu.

kur
{f} set up

It took us half an hour to set up the tent. - Çadırı kurmak yarım saatimizi aldı.

Tom set up a website for Mary. - Tom Mary için bir websitesi kurdu.

kur
{f} establishing
kur
pass

All the passengers were saved from drowning. - Bütün yolcular boğulmaktan kurtarıldılar.

He passed the law examination and set up a law office. - Hukuk sınavını geçti ve bir hukuk bürosu kurdu.

kur
{f} set

What did the experimental set-up look like? What was connected to what and how? - Deneysel kurulum neye benziyordu? Ne neye ve nasıl bağlıydı?

It took us half an hour to set up the tent. - Çadırı kurmak yarım saatimizi aldı.

kur
setup
kur
put together

Bush put together a hard-working team. - Bush çalışkan bir ekip kurdu.

Let's put together a pro-soccer team for Nagasaki! - Nagasaki yanlısı bir futbol takımı kuralım.

kur
{f} established

The town was established in the 18th century. - Kasaba 18. yüzyılda kurulmuştur.

Kublai Khan established the Yuan Dynasty in 1271. - Kubilay Han Yuan Hanedanı'nı 1271 yılında kurmuştur.

kur
attention
kur
{f} mounting
kur
addresses
kur
{f} assembly

Everyone has the right to freedom of peaceful assembly and association. - Her şahıs saldırısız toplanma ve dernek kurma ve derneğe katılma serbestisine maliktir.

2016 was declared the International Year of Pulses by the United Nations General Assembly. - 2016 birleşmiş milletler genel kurulu tarafından uluslararası bakliyat yılı ilan edildi.

Kur
G.S.O. (general staff officer)
Kur
(abbr. for Kurmay) mil
Kur
G.S. (general staff)
kur
par

In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life. - Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.

In the Quran there is a part about Saint Mary and the birth of Jesus Christ. - Kuran'da Hz. Meryem ve Hz. İsa'nın doğumu hakkında bir bölüm vardır.

kur
rate of exchance
kur
flirtation
kur
courting, wooing
kur
suit

He began courting her in earnest when he found out that she had another suitor. - Onun diğer talibinin olduğunu öğrendiğinde, ciddi olarak ona kur yapmaya başladı.

Geppetto did not have a penny in his pocket, so he made his son a little suit of flowered paper, a pair of shoes from the bark of a tree, and a tiny cap from a bit of dough. - Geppetto'nun cebinde bir kuruşu yoktu, bu yüzden oğluna çiçekli bir kağıttan küçük bir takım, bir ağacın kabuğundan bir çift ayakkabı ve biraz hamurdan küçük bir kep yaptı.

kur
court

Traditionally, men were expected to take the lead in courtship. - Geleneksel olarak erkeklerin kur yapmada öncülük etmesi bekleniyordu.

He began courting her in earnest when he found out that she had another suitor. - Onun diğer talibinin olduğunu öğrendiğinde, ciddi olarak ona kur yapmaya başladı.

kur
wooing

He tried wooing her with love poems. - O aşk şiirleriyle ona kur yapmaya çalıştı.

kur
rush
kur
lead

Tom wanted a pencil with a softer lead. - Tom daha yumuşak uçlu bir kurşun kalem istedi.

No man can know them, no hunter can shoot them, with powder and lead - Thoughts are free! - Hiçbir insan onları bilemez, hiçbir avcı barut ve kurşunla onları vuramaz. - Düşünceler özgürdür!

kur
constituted
kur
puttogether
kurulmak
to get comfortably settled in; to sit back comfortably in
kurulmak
(for a watch or clock) to be wound
kurulmak
to be founded, be established
kurulmak
(for a table) to be set
kurulmak
be built
kurulmak
to be founded, to be established; (saat) to be wound; (masa) to be set; to settle down, to set oneself, to ensconce oneself (in sth); to posture, to swagger
kurulmak
ensconce oneself
kurulmak
to swagger, show off; to act high and mighty
kurulmak
be set up
kurulmak
settle down
kurulmak
install oneself
kurulmak
squat
kurulmak
swell
İngilizce - İngilizce

kurulma teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı

Kur
In Sumerian mythology, primarily a mountain or mountains, and usually referred to the Zagros mountains to the east of Sumer
kur
A course of treatment
kur
A course of treatment Also known as cure
kur
to produce
kur
Key User Requirements
kur
A planned course of treatment or supervised series of spa treatments over a period of time
Türkçe - Türkçe
Kurulmak işi
teşekkül
KÛR
(Osmanlı Dönemi) (C.: Kûrân) f. Kör, âm
kur
Karşı cinsten birine ilgi göstererek onun hoşuna gitme, gönlünü kazanmaya çalışma
kur
Cilve yapma
kur
Yabancı paraların ulusal para cinsinden değeri
kur
Kurs değeri (II)
kur
Birinin duygularını okşayacak biçimde davranarak onu elde etmeye çalışma
kur
Kurs değeri
kurulmak
Kurma işine konu olmak veya kurma işi yapılmak
kurulmak
Övünür biçimde davranışlarda bulunmak, kasılmak
kurulmak
Kurma işine konu olmak veya kurma işi yapılmak: "Kurulmuştu benim adıma bir saray / Çevresini dolanmış gümüşten bir çay."- A. M. Dıranas. Övünür biçimde davranışlarda bulunmak, kasılmak
kurulmak
Rahatça oturmak, yerleşmek
kurulmak
Rahatça oturmak, yerleşmek: "Yırtık pırtık giysili serserilerin peykelere kurulduğunu görünce çok şaşırmıştır."- S. Birsel
kurulma