kurucu

listen to the pronunciation of kurucu
Türkçe - İngilizce
founder

The founder of Facebook, Mark Zuckerberg, is almost a casanova. - Facebook'un kurucusu Mark Zuckerberg neredeyse bir kazanova.

At the inauguration ceremony a plaque was unveiled in honor of the founder. - Açılış töreninde kurucunun şerefine bir plaket verildi.

(Hukuk) constituent
creator
constitutive
establishing
constructor
(Avcılık) decocker
installer
framer
promoter
builder
erector
foundress
floater
father
incorporator
charter member
founding, establishing; constituent; founder, promoter; organizer
institutor
charter
(Nükleer Bilimler) owner
kur
courtship

Traditionally, men were expected to take the lead in courtship. - Geleneksel olarak erkeklerin kur yapmada öncülük etmesi bekleniyordu.

kur
{i} rate

What is the exchange rate for dollars now? - Şimdi dolar için döviz kuru nedir?

What's the exchange rate today? - Bugün döviz kuru nedir?

kurucu ortak
(Ticaret) cofounder
kurucu etkisi
(Pisikoloji, Ruhbilim) founder effect
kurucu iktidar
(Politika, Siyaset) constituent power
kurucu kazancı
(Ticaret) founder profit
kurucu ortak
(Ticaret) co founder
Kurucu Antlaşmalar
(Hukuk) Founding Treaties
kurucu başkan
founding chairman
kurucu başkan
founding president
kurucu bir şekilde
constituently
kurucu hisse senedi
(Kanun,Ticaret) founder share
kurucu hisse senedi
(Ticaret) promoter's stock
kurucu hisse senetleri
(Ticaret) vendor's shares
kurucu hisse senetleri
(Ticaret) founder’s shares
kurucu hisseleri
(Ticaret) promoters' shares
kurucu kurul
(Ticaret) establishment committee
kurucu meclis
constituent assembly
kurucu meclis
constitutional assembly, constitutional convention
kurucu ortaklık
(Kanun) founder share
kurucu pay senedi
(Ticaret) promoters' stock
kurucu payı
(Ticaret) founder's share
kurucu sözleşme
(Ticaret) founding charter
kurucu teşkilat
(Askeri) providing organization
kurucu tümce
(Dilbilim) constituent sentence
kurucu yapı
(Dilbilim) constituent structure
kurucu çözümleme
(Dilbilim) constituent analysis
kurucu üye
charter member
kur
course

To win his audience, the speaker resorted to using rhetorical techniques he learned from his communication courses. - Seyircisini kazanmak için konuşmacı, iletişim kurslarından öğrendiği retorik teknikleri kullanarak başvurdu.

She signed up for a Spanish course. - O, İspanyolca kursuna kaydoldu.

kur
establish

Let's establish some ground rules. - Bazı temel kurallar belirleyelim.

The research institute was established in the late 1960s. - Araştırma enstitüsü, 1960'ların sonlarında kurulmuştur.

kur
flirt
kur
{i} class

Which language class are you taking this semester? Arabic Level 5. - Bu yarıyıl tatilinde hangi dilin kursunu alacaksın? Arapça 5. seviye.

You aren't really going to get rid of your classic car, are you? - Klasik arabandan gerçekten kurtulmayacaksın, değil mi?

kur
institute

The education in that institute is simply pathetic. - O kurumdaki eğitim tek kelimeyle içler acısı.

The research institute was established in the late 1960s. - Araştırma enstitüsü, 1960'ların sonlarında kurulmuştur.

kur
{f} founded

Our school was founded in 1990. - Okulumuz 1990'da kuruldu.

Harvard University was founded in 1636. - Harvard Üniversitesi, 1636'da kuruldu.

kur
ploughing
kurucular
founding fathers
oyun kurucu
(Spor) point guard
oyun kurucu
(Spor) play maker
oyun kurucu
(Spor) setter
kur
{f} installed

The world's first parking meter was installed in Oklahoma City in 1935. - Dünyanın ilk parkmetresi 1935 yılında Oklahoma'da kuruldu.

We've installed several security cameras. - Tom birkaç güvenlik kamerası kurdu.

kur
install

The man tried to install his own antenna. - Adam kendi antenini kurmaya çalıştı.

Full body scanners were installed at the airport. - Havaalanına tam beden tarayıcıları kuruldu.

kur
{f} set up

It took us half an hour to set up the tent. - Çadırı kurmak yarım saatimizi aldı.

The leader should know where to set up the tent. - Liderin çadırı nereye kuracağını bilmesi gerekir.

kur
{f} establishing
kur
pass

He passed the law examination and set up a law office. - Hukuk sınavını geçti ve bir hukuk bürosu kurdu.

They were rescued by a passing ship. - Geçen bir gemi tarafından kurtarıldılar.

kur
{f} set

The leader should know where to set up the tent. - Liderin çadırı nereye kuracağını bilmesi gerekir.

It took us half an hour to set up the tent. - Çadırı kurmak yarım saatimizi aldı.

kur
setup
kur
put together

Bush put together a hard-working team. - Bush çalışkan bir ekip kurdu.

Let's put together a pro-soccer team for Nagasaki! - Nagasaki yanlısı bir futbol takımı kuralım.

kur
{f} established

Disneyland was established in 1955. - Disneyland 1955'te kuruldu.

The research institute was established in the late 1960s. - Araştırma enstitüsü, 1960'ların sonlarında kurulmuştur.

Kurucu ortak
co-founder
kur
attention
kur
{f} mounting
kur
addresses
kur
{f} assembly

Due to the lack of attendees, we have to postpone the general assembly. - Katılımcı olmaması nedeniyle, genel kurulu ertelemek zorundayım.

Everyone has the right to freedom of peaceful assembly and association. - Her şahıs saldırısız toplanma ve dernek kurma ve derneğe katılma serbestisine maliktir.

kurucu ortak
founder partner
kurucular
installers
oyun kurucu
pivot
Kur
G.S.O. (general staff officer)
Kur
(abbr. for Kurmay) mil
Kur
G.S. (general staff)
birincil kurucu
(Dilbilim) immediate constituent
devletin kurucu öğeleri
(Hukuk) constituent elements of state
kadın kurucu
foundress
kur
par

Mary baked three dozen cookies for Tom's party. - Mary Tom'un partisi için üç düzine kurabiye pişirdi.

In the Quran there is a part about Saint Mary and the birth of Jesus Christ. - Kuran'da Hz. Meryem ve Hz. İsa'nın doğumu hakkında bir bölüm vardır.

kur
rate of exchance
kur
flirtation
kur
courting, wooing
kur
suit

Geppetto did not have a penny in his pocket, so he made his son a little suit of flowered paper, a pair of shoes from the bark of a tree, and a tiny cap from a bit of dough. - Geppetto'nun cebinde bir kuruşu yoktu, bu yüzden oğluna çiçekli bir kağıttan küçük bir takım, bir ağacın kabuğundan bir çift ayakkabı ve biraz hamurdan küçük bir kep yaptı.

He began courting her in earnest when he found out that she had another suitor. - Onun diğer talibinin olduğunu öğrendiğinde, ciddi olarak ona kur yapmaya başladı.

kur
court

Traditionally, men were expected to take the lead in courtship. - Geleneksel olarak erkeklerin kur yapmada öncülük etmesi bekleniyordu.

If I had known before I courted, I never would have courted none. - Kur yapmadan önce bilseydim hiç kur yapmazdım.

kur
wooing

He tried wooing her with love poems. - O aşk şiirleriyle ona kur yapmaya çalıştı.

kur
rush
kur
lead

It's possible that the drinking water has chlorine, lead, or similar contaminants in it. - İçme suyunda klor, kurşun ya da benzer kirletici madde bulunması mümkün.

Tom wanted a pencil with a softer lead. - Tom daha yumuşak uçlu bir kurşun kalem istedi.

kur
constituted
kur
puttogether
İngilizce - İngilizce

kurucu teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı

Kur
In Sumerian mythology, primarily a mountain or mountains, and usually referred to the Zagros mountains to the east of Sumer
kur
A course of treatment
kur
A course of treatment Also known as cure
kur
to produce
kur
Key User Requirements
kur
A planned course of treatment or supervised series of spa treatments over a period of time
Türkçe - Türkçe
Cümleyi oluşturan ögelerin her biri
Bir kuruluşu oluşturan kimse
Bir kurumun, bir işin kurulmasını sağlayan, müessis
müessis
KÛR
(Osmanlı Dönemi) (C.: Kûrân) f. Kör, âm
kur
Karşı cinsten birine ilgi göstererek onun hoşuna gitme, gönlünü kazanmaya çalışma
kur
Cilve yapma
kur
Yabancı paraların ulusal para cinsinden değeri
kur
Kurs değeri (II)
kur
Birinin duygularını okşayacak biçimde davranarak onu elde etmeye çalışma
kur
Kurs değeri
oyun kurucu
Takımda, savunucular ile akıncılar arasında yer alan, görevi hem savunucular, hem de akıncılara yardım etmek olan üç oyuncudan her biri, haf
kurucu