You're wrong. I'm not pessimistic, but sceptical.
- Yanılıyorsun. Ben kötümser değilim ama kuşkucuyum.
You're wrong. I'm not pessimistic, but sceptical.
- Yanılıyorsun. Ben kötümser değilim ama kuşkucuyum.
In order to be a skeptic, maybe you should not be an expert.
- Kuşkucu bir kimse olmak için belki bir uzman olman gerekmiyor.
We're skeptical about this.
- Biz bunun hakkında kuşkucuyuz.
Why are you always so suspicious?
- Neden her zaman çok kuşkucusun?
You can't blame me for being suspicious.
- Kuşkucu olduğum için beni suçlayamazsın.
Tom is going to be skeptical about that.
- Tom bunun hakkında kuşkucu olacak.
Tom said I seemed skeptical.
- Tom kuşkucu göründüğümü söyledi.
I doubt that Tom would help, but you should still ask him.
- Tom'un yardımcı olacağından kuşkuluyum, ama yine de ona sormalısınız.
I believe beyond doubt that she is innocent.
- Onun masum olduğuna kuşkusuz olarak inanıyorum.
He wasn't worthy of suspicion.
- O kuşkuya layık değildi.
Fadil's death raised suspicions.
- Fadıl'ın ölümü kuşku uyandırıyordu.
The old woman looked at me with surliness and mistrust.
- Yaşlı kadın bana öfkeyle ve kuşkuyla baktı.
Tom never had an inkling that Mary and John were dating each other.
- Tom'un Mary ve John'un birbirleriyle flört ettikleri konusunda hiçbir kuşkusu yok.
Their honesty is questionable.
- Onların dürüstlüğü kuşkulu.
Tom made some questionable choices.
- Tom bazı kuşkulu seçimler yaptı.
I've always distrusted him.
- Ondan her zaman kuşkulandım.
Tom looked at Mary in disbelief.
- Tom kuşku içinde Mary'ye baktı.
Tom stared in disbelief.
- Tom kuşku içinde baktı.