koyulma

listen to the pronunciation of koyulma
Türkçe - İngilizce
starting
attack
launching
koy
{i} cove

Tom put a cover over his car. - Tom arabasının üstüne bir kılıf koydu.

He put a cover over his car. - O, arabasının üzerine bir örtü koydu.

koy
put

In his essay Esperanto: European or Asiatic language Claude Piron has shown the similarities between Esperanto and Chinese, thereby putting to rest the notion that Esperanto is purely eurocentric. - Esperanto: Avrupa veya Asya dili denemesinde Claude Piron, Esperanto ve Çince arasındaki benzerliği gösterdi ve Esperanto'nun yalnızca Avrupa merkezli olduğunu ortaya koydu.

Put some salt on your meat. - Etinin üzerine biraz tuz koy.

koy
inlet
koy
{f} putting

In his essay Esperanto: European or Asiatic language Claude Piron has shown the similarities between Esperanto and Chinese, thereby putting to rest the notion that Esperanto is purely eurocentric. - Esperanto: Avrupa veya Asya dili denemesinde Claude Piron, Esperanto ve Çince arasındaki benzerliği gösterdi ve Esperanto'nun yalnızca Avrupa merkezli olduğunu ortaya koydu.

I had a hard time putting the kid to bed. - Çocuğu yatağa koyarken sıkıntı çektim.

koyulmak
turn to
koyulmak
start out
koyulmak
begin
koy
{i} sound

I put my fingers in my ears to block out the terrible sounds. - Ben korkunç sesleri engellemek için parmaklarımı kulaklarıma koydum.

What sound does a sheep make? - Bir koyun nasıl ses çıkarır?

koyulmak
{f} go
koyulmak
placed
koyulmak
put
koyulmak
set
koyulmak
head for
koyulmak
thicken
koy
{i} arm

He put his arm around her waist. - O, kolunu onun beline koydu.

Tom put the thermometer under his arm. - Tom ısıölçeri kolunun altına koydu.

koy
loch
koy
indentation
koy
bight
koyulmak
set to
koy
shag
koy
basin
koy
bay, cove, inlet
koy
small bay, cove
koy
armlet
koy
creek
koy
bay

We were granted the privilege of fishing in this bay. - Bize bu koyda özel balık tutma izni verildi.

koy
shagged
koyulmak
approach
koyulmak
sit down
koyulmak
settle down to
koyulmak
to thicken; to darken; to pitch into sth, to buckle down to sth, to get cracking
koyulmak
set about
koyulmak
set oneself to do smth
koyulmak
tackle
koyulmak
launch out
koyulmak
start
koyulmak
to begin, set about, set to, embark upon
koyulmak
start in
koyulmak
(for a color) to darken
koyulmak
hop to it
koyulmak
attack
koyulmak
set out
koyulmak
start off
koyulmak
address oneself to
koyulmak
(for a liquid) to thicken
yola koyulma
setout
Türkçe - Türkçe
Koyulmak işi
KOY
(Osmanlı Dönemi) Küçük körfez. Karanın içine girmiş, rüzgârdan saklı deniz parçası. Deniz koyuna benzer, çevresi mahfuz yer. Köşe, bucak
Koy
bük
koy
Denizin, gölün küçük girintiler biçiminde karaya doğru sokulduğu yer, küçük körfez: "Sandalını Kaşık Adası'nın bir küçük koyuna çekti."- S. F. Abasıyanık
koy
Denizin, gölün küçük girintiler biçiminde karaya doğru sokulduğu yer, küçük körfez
koyulmak
Koyma işine konu olmak
koyulmak
Girişmek, başlamak, teşebbüs etmek
koyulmak
Koymak işine konu olmak
koyulmak
Girişmek, başlamak, teşebbüs etmek: "Söyleyecek şey kalmayınca Rabia fırladı, dükkânı teftişe koyuldu."- H. E. Adıvar
koyulmak
Koyulaşmak
koyulma