korunmak

listen to the pronunciation of korunmak
Türkçe - İngilizce
avoid

Take lots of vitamin C to avoid catching cold. - Soğuk algınlığından korunmak için bol miktarda C vitamini al.

be protected
to be protected; to defend oneself, to protect oneself; to avoid
defend oneself
to be protected, be shielded
guard
to be preserved, be kept intact
to safeguard or protect oneself against; to avoid, escape (something)
shelter

Tom sought shelter from the rain. - Tom yağmurdan korunmak için sığınak aradı.

The homeless sought shelter from the chilly shower. - Evsiz, serin sağanaktan korunmak için sığınak aradı.

protected

The flowers are protected against the weather. - Çiçekler havaya karşı korunmaktadır.

protect oneself
(deyim) give a wide berth
beware
beware of
koru
{i} grove

I went into the grove with him. - Onunla birlikte koruya girdim.

Might it happen to be a large symbolic grove of trees? - Ağaçların büyük bir sembolik korusu olabilir mi?

korunma
{i} protection

Everyone has the right to form and to join trade unions for the protection of his interests. - Herkesin menfaatlerinin korunması için sendikalar kurmaya ve bunlara katılmaya hakkı vardır.

Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection. - Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar.

koru
wood

The wood was kindled, the flames arose, and a mouldering heap of ashes was soon all that remained of Mrs Askew and her fellow martyrs. - Koru yakıldı, alevler yükseldi, ve kısa sürede bayan Askew ve arkadaş şehitleriyle ilgili geriye kalan bütün şey dökülen bir küller yığınıydı.

koru
protect

Everyone has the right to form and to join trade unions for the protection of his interests. - Herkesin menfaatlerinin korunması için sendikalar kurmaya ve bunlara katılmaya hakkı vardır.

Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection. - Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar.

koru
plantation
koru
maintain

Dan maintained his innocence all along the lawsuit. - Dan tüm dava boyunca masumiyetini korudu.

Tom maintained his innocence. - Tom suçsuzluğunu korumuştur.

korunma
prevention

Prevention is the best medicine. - Korunmak en iyi ilaçtır.

Birth control was still illegal in Canada in 1967; condoms were sold only for the prevention of disease. - 1967 yılında Kanada'da doğum kontrolü hala yasadışıydı; prezervatif sadece hastalıktan korunmak için satılırdı.

koru
(Bilgisayar) keep

You must eat properly to keep up your strength. - Gücünü korumak için gerektiği şekilde yemelisin.

He's keeping a straight face. - O, ciddiyetini koruyor.

koru
woods
koru
{f} preserve

We must preserve our peaceful constitution. - Bizim barışçıl anayasamızı korumamız gerekir.

Rainforests should be preserved. - Yağmur ormanları korunmalı.

koru
{f} protected

The surrounding hills protected the town. - Çevreleyen tepeler kasabayı korudu.

The mother cat protected her kittens. - Anne kedi yavrularını korudu.

koru
{f} sheltering
koru
{f} conserving
koru
{f} saved
koru
{f} preserving

Preserving world peace is one of the main purposes of the United Nations. - Dünya barışını korumak, Birleşmiş Milletlerin temel amaçlarından biridir.

We don't need a formal institution for preserving peace. - Barışı korumak için resmi bir kuruma ihtiyacımız yok.

koru
{f} guarded

The palace was heavily guarded. - Saray sıkı şekilde korunuyordu.

Tom is being guarded by three men. - Tom üç adam tarafından korunuyor.

koru
copse
koru
{f} sheltered

Tom had a very sheltered upbringing. - Tom çok korunaklı bir yetiştirmeye sahipti.

These flowers should be sheltered from the rain. - Bu çiçekler yağmurdan korunmalıdır.

koru
{f} safekeeping

The valuables are in the safekeeping of the bank. - Değerli şeyler bankanın korumasındadır.

koru
spinney
koru
{f} maintaining

I've been trying to find out who is responsible for maintaining this road. - Bu yolu korumak için kimlerin sorumlu olduğunu bulmaya çalışıyordum.

koru
debar from
koru
conserve

We must try to conserve our natural resources. - Doğal kaynaklarımızı korumaya çalışmalıyız.

He conserved his energy for the next game. - Bir sonraki oyun için enerjisini korudu.

koru
{f} saving

Protecting the environment means saving ourselves. - Çevreyi korumak kendimizi korumak anlamına gelir.

Can Tatoeba contribute to the saving of endangered languages? - Tatoeba, yok olma tehlikesinde olan dillerin korunmasında katkıda bulunabilir mi?

koru
{f} maintained

Tom maintained his innocence. - Tom suçsuzluğunu korumuştur.

The sidewalk is well maintained. - Kaldırım iyi korunmuştur.

koru
{f} preserved

Afghan democracy needs to be preserved even with nuclear bombs. - Afgan demokrasinin bile nükleer bombalarla korunması gerekir.

Rainforests should be preserved. - Yağmur ormanları korunmalı.

koru
{f} guard

Cuban soldiers were guarding the streets. - Kübalı askerler sokakları koruyordu.

The secret service guards him against attack. - Gizli servis onu saldırıya karşı koruyor.

koru
{f} safeguard

We must fight to safeguard our civil rights. - Vatandaşlık haklarımızı korumak için mücadele etmeliyiz.

koru
{f} protecting

We're supposed to be protecting Tom. - Tom'u korumamız gerekiyor.

He made an admirable speech about protecting the environment. - O, çevreyi koruma hakkında taktire şayan bir konuşma yaptı.

koru
{f} shelter

Tom lives a sheltered life. - Tom korunaklı bir hayat yaşıyor.

These flowers should be sheltered from the rain. - Bu çiçekler yağmurdan korunmalıdır.

koru
{f} guarding

How many men are guarding them? - Kaç tane adam onları koruyor?

Shouldn't somebody be guarding the prisoner? - Birinin mahkûmu koruyor olması gerekmez mi?

koru
bring through
koru
{f} shielded

Tom shielded his eyes from the sun. - Tom gözlerini güneşten korudu.

koru
brought through
korunma
shelter

These flowers should be sheltered from the rain. - Bu çiçekler yağmurdan korunmalıdır.

The homeless sought shelter from the chilly shower. - Evsiz, serin sağanaktan korunmak için sığınak aradı.

-e kadar korunmak
(İnşaat) maintain far into
koru
small forest
koru
holt
koru
coppice
koru
grove, small wood
koru
grove, copse, coppice
koru
boscage
koru
broughtthrough
koru
buffer
koru
debarfrom
koru
{f} shield

The concrete layer of the nuclear reactor's shielding will be destroyed using controlled explosions. - Nükleer reaktörün koruyucu somut tabakası kontrollü patlamalar kullanılarak imha edilecek.

Tom shielded his eyes from the sun. - Tom gözlerini güneşten korudu.

koru
bringthrough
koru
conserved

He conserved his energy for the next game. - Bir sonraki oyun için enerjisini korudu.

korunma
safekeeping
korunma
defence [Brit.]
korunma
prophylaxis
korunma
rampart
korunma
preservation

He has dedicated his life to the preservation of nature. - Hayatını doğanın korunmasına adadı.

korunma
(Hukuk) safeguard
korunma
protection, preservation
korunma
defense
korunma
{i} defence
sımsıkı korunmak
be securely guarded
Türkçe - Türkçe
Koruma işine konu olmak
Kendini korumak, sığınmak, sakınmak
Koru
golluk
koru
Bakımlı küçük orman
koru
Küçük orman
koru
Küçük ve bakımlı orman
korunma
Korunmak işi
korunma
Korunmak işi: "En iyi korunma çaresi yeşil dal altlarına sinmeğe kaldı!"- H. Taner
korunmak