I went into the grove with him.
- Onunla birlikte koruya girdim.
Sami hid his car in a grove of trees.
- Sami arabasını bir ağaç korusuna sakladı.
The wood was kindled, the flames arose, and a mouldering heap of ashes was soon all that remained of Mrs Askew and her fellow martyrs.
- Koru yakıldı, alevler yükseldi, ve kısa sürede bayan Askew ve arkadaş şehitleriyle ilgili geriye kalan bütün şey dökülen bir küller yığınıydı.
Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection.
- Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar.
Everyone has the right to form and to join trade unions for the protection of his interests.
- Herkesin menfaatlerinin korunması için sendikalar kurmaya ve bunlara katılmaya hakkı vardır.
He maintains his car well.
- O, arabasını iyi korur.
All people shall have the right to maintain the minimum standards of wholesome and cultured living.
- Tüm insanlar sağlıklı ve kültürlü yaşam minimum standartlarını koruma hakkına sahip olacaktır.
Tom struggled to keep his composure.
- Tom soğukkanlılığını korumak için mücadele etti.
He wore a pullover sweater to keep from getting cold.
- Kendini soğuktan korumak için kazak giydi.
Good traditions should be preserved.
- İyi geleneklerin korunması gerekir.
We must preserve our peaceful constitution.
- Bizim barışçıl anayasamızı korumamız gerekir.
The surrounding hills protected the town.
- Çevreleyen tepeler kasabayı korudu.
We protected ourselves against danger.
- Tehlikeye karşı kendimizi koruduk.
We don't need a formal institution for preserving peace.
- Barışı korumak için resmi bir kuruma ihtiyacımız yok.
Preserving world peace is one of the main purposes of the United Nations.
- Dünya barışını korumak, Birleşmiş Milletlerin temel amaçlarından biridir.
It's a closely guarded secret.
- Yakından korunan bir sırdır.
The soldiers guarded the bridge.
- Askerler köprüyü korudular.
Tom has led a sheltered life.
- Tom korunaklı bir hayat sürdü.
Tom lives a sheltered life.
- Tom korunaklı bir hayat yaşıyor.
The valuables are in the safekeeping of the bank.
- Değerli şeyler bankanın korumasındadır.
I've been trying to find out who is responsible for maintaining this road.
- Bu yolu korumak için kimlerin sorumlu olduğunu bulmaya çalışıyordum.
Tom must conserve his strength.
- Tom gücünü korumak zorundadır.
He conserved his energy for the next game.
- Bir sonraki oyun için enerjisini korudu.
Protecting the environment means saving ourselves.
- Çevreyi korumak kendimizi korumak anlamına gelir.
Can Tatoeba contribute to the saving of endangered languages?
- Tatoeba, yok olma tehlikesinde olan dillerin korunmasında katkıda bulunabilir mi?
Tom has maintained his innocence.
- Tom suçsuzluğunu korumuştur.
Those countries have maintained peace for twenty years.
- O ülkeler yirmi yıldır barışı koruyorlar.
Rainforests should be preserved.
- Yağmur ormanları korunmalı.
They have preserved the building.
- Onlar binayı korudular.
Tom couldn't get past the guard.
- Tom korumayı geçemedi.
Cuban soldiers were guarding the streets.
- Kübalı askerler sokakları koruyordu.
We must fight to safeguard our civil rights.
- Vatandaşlık haklarımızı korumak için mücadele etmeliyiz.
We're supposed to be protecting Tom.
- Tom'u korumamız gerekiyor.
Why are you protecting him?
- Neden onu koruyorsun?
These flowers should be sheltered from the rain.
- Bu çiçekler yağmurdan korunmalıdır.
Tom lives a sheltered life.
- Tom korunaklı bir hayat yaşıyor.
How many men are guarding them?
- Kaç tane adam onları koruyor?
Shouldn't somebody be guarding the prisoner?
- Birinin mahkûmu koruyor olması gerekmez mi?
Tom shielded his eyes from the sun.
- Tom gözlerini güneşten korudu.
The concrete layer of the nuclear reactor's shielding will be destroyed using controlled explosions.
- Nükleer reaktörün koruyucu somut tabakası kontrollü patlamalar kullanılarak imha edilecek.
Tom shielded his eyes from the sun.
- Tom gözlerini güneşten korudu.
He conserved his energy for the next game.
- Bir sonraki oyun için enerjisini korudu.