korun

listen to the pronunciation of korun
Türkçe - İngilizce
stratum corneum
anat. epidermis
(Anatomi) horny layer
koru
{i} grove

Sami hid his car in a grove of trees. - Sami arabasını bir ağaç korusuna sakladı.

I went into the grove with him. - Onunla birlikte koruya girdim.

koru
wood

The wood was kindled, the flames arose, and a mouldering heap of ashes was soon all that remained of Mrs Askew and her fellow martyrs. - Koru yakıldı, alevler yükseldi, ve kısa sürede bayan Askew ve arkadaş şehitleriyle ilgili geriye kalan bütün şey dökülen bir küller yığınıydı.

koru
protect

Everyone has the right to form and to join trade unions for the protection of his interests. - Herkesin menfaatlerinin korunması için sendikalar kurmaya ve bunlara katılmaya hakkı vardır.

Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment. - Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.

koru
plantation
koru
maintain

We need to maintain focus. - Bizim odakları korumamız gerekiyor.

Tom maintained his innocence. - Tom suçsuzluğunu korumuştur.

koru
(Bilgisayar) keep

You must eat properly to keep up your strength. - Gücünü korumak için gerektiği şekilde yemelisin.

He's keeping a straight face. - O, ciddiyetini koruyor.

koru
woods
koru
{f} preserve

Good traditions should be preserved. - İyi geleneklerin korunması gerekir.

We must preserve our peaceful constitution. - Bizim barışçıl anayasamızı korumamız gerekir.

koru
{f} protected

The mother cat protected her kittens. - Anne kedi yavrularını korudu.

The policeman protected the witness. - Polis memuru tanığı korudu.

koru
{f} sheltering
koru
{f} conserving
koru
{f} saved
koru
{f} preserving

Preserving world peace is one of the main purposes of the United Nations. - Dünya barışını korumak, Birleşmiş Milletlerin temel amaçlarından biridir.

We don't need a formal institution for preserving peace. - Barışı korumak için resmi bir kuruma ihtiyacımız yok.

koru
{f} guarded

The soldiers guarded the bridge. - Askerler köprüyü korudular.

It's a closely guarded secret. - Yakından korunan bir sırdır.

koru
copse
koru
{f} sheltered

Tom has led a sheltered life. - Tom korunaklı bir hayat sürdü.

Tom lived a sheltered life. - Tom korunaklı bir hayat yaşıyordu.

koru
{f} safekeeping

The valuables are in the safekeeping of the bank. - Değerli şeyler bankanın korumasındadır.

koru
spinney
koru
{f} maintaining

I've been trying to find out who is responsible for maintaining this road. - Bu yolu korumak için kimlerin sorumlu olduğunu bulmaya çalışıyordum.

koru
debar from
koru
conserve

We must try to conserve our natural resources. - Doğal kaynaklarımızı korumaya çalışmalıyız.

Tom must conserve his strength. - Tom gücünü korumak zorundadır.

koru
{f} saving

Can Tatoeba contribute to the saving of endangered languages? - Tatoeba, yok olma tehlikesinde olan dillerin korunmasında katkıda bulunabilir mi?

Protecting the environment means saving ourselves. - Çevreyi korumak kendimizi korumak anlamına gelir.

koru
{f} maintained

Dan maintained his innocence all along the lawsuit. - Dan tüm dava boyunca masumiyetini korudu.

Tom maintained his innocence. - Tom suçsuzluğunu korumuştur.

koru
{f} preserved

Rainforests should be preserved. - Yağmur ormanları korunmalı.

Afghan democracy needs to be preserved even with nuclear bombs. - Afgan demokrasinin bile nükleer bombalarla korunması gerekir.

koru
{f} guard

Tom couldn't get past the guard. - Tom korumayı geçemedi.

The President's guards are stationed in front of the entrance. - Devlet Başkanının korumaları girişin önünde konuşlandırıldılar.

koru
{f} safeguard

We must fight to safeguard our civil rights. - Vatandaşlık haklarımızı korumak için mücadele etmeliyiz.

koru
{f} protecting

Why are you protecting him? - Neden onu koruyorsun?

I'm responsible for protecting her. - Onu korumakla sorumluyum.

koru
{f} shelter

People devised shelters in order to protect themselves. - İnsanlar kendilerini korumak için sığınaklar tasarladı.

Trees shelter my house from the wind. - Ağaçlar evimi rüzgardan koruyorlar.

koru
{f} guarding

Shouldn't somebody be guarding the prisoner? - Birinin mahkûmu koruyor olması gerekmez mi?

Cuban soldiers were guarding the streets. - Kübalı askerler sokakları koruyordu.

koru
bring through
koru
{f} shielded

Tom shielded his eyes from the sun. - Tom gözlerini güneşten korudu.

koru
brought through
koru
small forest
koru
holt
koru
coppice
koru
grove, small wood
koru
grove, copse, coppice
koru
boscage
koru
broughtthrough
koru
buffer
koru
debarfrom
koru
{f} shield

The concrete layer of the nuclear reactor's shielding will be destroyed using controlled explosions. - Nükleer reaktörün koruyucu somut tabakası kontrollü patlamalar kullanılarak imha edilecek.

Tom shielded his eyes from the sun. - Tom gözlerini güneşten korudu.

koru
bringthrough
koru
conserved

He conserved his energy for the next game. - Bir sonraki oyun için enerjisini korudu.

İngilizce - İngilizce
plural of koruna
Türkçe - Türkçe
Üst derinin en dış tabakası
çek kronu ile Slovak kronunun kendi dillerindeki adı
üstderinin en dış tabakası
korun dokusu
Korun tabakasını ve bu tabakanın değişimiyle oluşan tırnak, boynuz vb.ni yapan doku
Koru
golluk
koru
Bakımlı küçük orman
koru
Küçük orman
koru
Küçük ve bakımlı orman
korun